top of page

Georgette İlİr’e Söz Verİyor


İlir: Bununla ne yapacağımızı bilmiyorum Georgette! Ona bir şey gibi davranabilirim, bir yer gibi, bir kimse gibi, bir imleç gibi?

Georgette: Neye?

İlir: Kendim gibi davranabilirim, evet evet, kendim gibi davranacağım. Hoyrat davranacağım. Onu olduğu yerden aniden sökeceğim. Bak nasıl da kanayacak şimdi. İzle.

Georgette: Neyi?

İlir: Elimizde olanlara hızlıca bir göz atalım: ihtimal, tekrar, sapma, yaratım, büyülenme, düş, tamlık, yansıma, yanılma…

Tekrar demiş miydim?

Yazıyorsun değil mi? Yaz hepsini. İmkân, heyecan, saplanma, dağılma, ketlenme, rüyalanma, korku, korku ve cesaret…

Tekrar demiştik, onu geçiyorum.

Craving var, Türkçesi ne bunun? Craving.

Georgette: Neyin?

İlir: Craving, acı, acıkma, kesilme, öfoooriaaa, sevinç, şok… Yaz hepsini. Tekrar da yaz.

Ya da dur, şöyle bir giriş yapalım:

Bir şeyin imkânından bağımsız bir biçimde yeşeren; tekrar tekrar ve tekrar tekrar yinelenmesine rağmen, asla aynı noktaya uzanamayan, temelde de hiçbir noktaya uzanamayan aslında, buna rağmen yeşeren, taşan, yabanileşen; naturası gereği gerekliliklerden sapan ve bir biçimde öznesini kendine doğurtan bir düş. Oldu mu?

Georgette: Düş derken?

İlir: Olmadı. Lineer olmayan bir şeyi dil düzeninde anlatmak ne kadar zormuş Georgette! Siz bu şekilde nasıl yaşıyorsunuz? Kelimelerin ağzımdan sırayla çıkmasını değil, üst üste binmesini istiyorum. Ancak böyle anlatabilirim bunu ben. Bu nasıl olacak?

Georgette: Kekelemek gibi mi?

İlir: Hayır, değil. O tekerrüre ve ketlenmeye daha yakın. Ben aynı anda ağzımdan yüzlerce kelimeyi eş zamanlı tükürebilmekten bahsediyorum.

Georgette: Midemi bulandırdı bu dediğin şey İlir!

İlir: Benim de. Bu imkân bile bizi kaygılandırıyor demek ki. Tuhaf. Dur. Tekrar deneyelim. Bir nevrotiğe bunu anlatmanın muhakkak bir yolu olmalı.

Georgette: Neyi?

İlir: Daha basitçe gidiyorum. Prolog bir “anidenlikle”, beklenmediklikle açılıyor. Doğru mu?

Georgette: Doğru.

İlir: Bir şey var orada. Biri, bir şey. Bana hem içkin hem değil. Bana hem benziyor hem de benle alakası bile yok. Bana bir şey yapıyor. Onu görme, onu duyumsama – evet evet, bu daha iyi – duyumsama hâli bana bir şey yapıyor. Onun oluşuna tosluyorum. Evet, bunu sevdim. Ama bu toslamada öteki toslamalara nazaran başka bir imkân da var. Toslarken bazen içine giriyorum, bazen dışına çıkıyorum, bazen üstünden kayıp düşüyorum, aramızı görüyorum. Bir aramız var Georgette, mesafemiz var, bir yol imkânı var onunla aramızda. Bu yolu yürüyebilirim, bu yola bakabilirim. Aramızla ne yapacağım? Aramızla ilgilenmeyebilirim. Koşabilirim, durabilirim, inşa edebilirim, yıkabilirim, istediğim oyunu kurabilirim aramızda. Heyyy aramız, nasılsııın? Muhteşem.

Georgette: İyisin, değil mi? Kefir getirdim sana biraz. İç.

İlir: İçmem. Devam ediyorum. Onunla benim aramda, onun büyüselliğinin bana açtığı imkânla bana olan bir şeyi konuşuyoruz burada, doğru mu?

Georgette: Doğru.

İlir: Ona da oluyor olabilir aynı anda, ama olmayadabilir. Ama olsa iyi olur bir yandan. Benle onun arasında olan şey nasıl olur da yalnızca bana olabilir? Ona da oluyor olmalı aynı şey. İşte iki şeyin arasında üçüncü bir şey oluverdi bu. Bak, gördün mü şimdi? Hayret bir şey.

Georgette: Titriyor musun sen?

İlir: Yok. Devam ediyorum. Bu aramızda olan ve bize bir şey yapan o şey, bir çeşit çekilme yaratıyor aramızı kapatmak adına. Bak, yeni kelimeler çıktı Georgette görüyor musun! Yaz: çekilme, vakum, girdap, hendek, kuyu, boşluk… Yazdın mı?

Georgette: Yazdım.

İlir: Tekrar yaz.

Georgette: Yazdım.

İlir: Dağıldım. Ne diyorduk? Aramız diyorduk. Evet, kendini kapatmaya çalışan bir boşluk hayal ediyorum bunu söylerken. İmkânları açan boşluk, kendini kapamaya güdümlü bir yandan. Ne kadar yazık…

Georgette: İntihar yazayım mı o zaman?

İlir: Hayır, ne alakası var Georgette. Onu sil. Biz kendini öldürmeye değil, doğurmaya çalışan bir şeyi konuşuyoruz. Doğamama hâliyle intiharı aynı şekilde anlatamazsın.

Georgette: Doğru.

İlir: İntihar yok. Çoğalma var burada hatta. O şeyi çoğaltmaya dair bir istenç. Onla çoğalmaya dair anlamsız bir heves. Canlanma. Yaşamsal bir şeyi konuşuyoruz.  Çok nefes aldığın için nefes alamayıp bayıldığın oldu mu daha önce? 

Georgette: Olmadı.

ilir: Şaşırmadım Georgette, umarım bir gün olur. Neyse, devam edelim biz, ne diyorduk? 

Georgette: Aşk diyorduk.

İlir: Ne?

Georgette: Aşk diyorduk işte.

İlir: Ne demek bu?

Georgette: Bu işte. Adı var bu anlattığın şeyin. Böyle söyleniyor. Adı bu.


Georgette, İlir’i tek bir kelimeyle iğdiş etmişti. İlir’in sayıklamaya duyduğu heves, dağılmaktan duyduğu heyecan, kelimelerin orasına burasına bulaşmasının verdiği keyif, Georgette’i hasetlendiriyordu. Bir kesi gibi, fani, alelade bir söz koyuvermişti ortaya. İlir’in kapanmaz yarasına, İlir’in kapatmaya kıyamadığı yarasına Georgette zımbayla girişmişti. 

Aşkmış. Ne uyduruk kelime.

Ah tahnitçi Georgette, İlir’i nakışlayabileceğini sanırken bu kelimeyle, tümüyle düşürdü onu.

Kes Georgette kes.

Ali ata bak.

Işık ılık süt iç.

Düş İlir düş.



Son Yazılar

Hepsini Gör
Aşkın Üç Halİ

Abbas Kiyarüstemi’nin İran taşra hayatını anlattığı güzel filmi  ismini genç yaşta vefat eden İranlı şair Füruğ Ferruhzad’dan alır....

 
 
 
Ben Sen ve Bİz Arasında Aşk

Ben Sen ve Biz Arasında Aşk Aşk, insanlık tarihinin en kadim meselelerinden biri... İnsanın kendini ifade yolu bulan her yere ve her şeye konu olmuş kocaman bir mesele: masallar, hikâyeler, şiir, şar

 
 
 
Aşk Acısı ve Romantİk İLİŞKİDE Bağımlılık

Aşk Acısı ve Romantik İlişkide Bağımlılık Bir ilişkinin bitişi, yalnızca iki insan arasındaki bağın kopması değil; aynı zamanda o bağın etrafında şekillenen alışkanlıkların, hayallerin ve karşılıklı a

 
 
 

Yorumlar


bottom of page