top of page

Aşkın Üç Halİ

Abbas Kiyarüstemi’nin İran taşra hayatını anlattığı güzel filmi  ismini genç yaşta vefat eden İranlı şair Füruğ Ferruhzad’dan alır. Filmin başrol oyuncusu, karanlık bir mağara içinde bu şiiri okur. “Bağımlısıyım ben kendi umutsuzluğumun” diyerek aşkın bir sürüklenme hali oluşu olduğundan bahseder. Eskiler, kavuşunca meşk kavuşamayınca aşk olur der. Aşk deyince keder ve acının da akla gelişi bu fikri doğrular gibidir. “Tabiplerde ilaç yoktur yarama/Aşk deyince  ötesini arama” diyen şair Abdürrahim Karakoç da muhtemelen bu duygunun ağırlığını dile getirir. Karşılıklı sevginin erişilmez, daha derin, daha tutkulu hallerinden bahsederiz her zaman. Fakat kişi sevdiği ile birlikte olduğu zaman yaşamdan haz alır ve bu haz gerçeklikle temas ettiğinde sorumluluk duygusu harekete geçer, buna sağlıklı ilişki diyebiliriz. Kişilik katmanlarında bozukluklar derinleştikçe aşk bir hastalıklı hale dönebilir ve kişi duygularını yönetemeyerek yoğun bir hırs, tutku, öfke ve arzu halleri içerisinde sevgiyi yaşayabilir. Normal veya nevrotik düzlemde kişi aşkı derinlemesine hissedebilir ve bu duyguları sağlıklı bir şekilde yönetebilir. Fakat özellikle bölmenin etkisinde olan kişiler, bakım vereni ile kurmuş oldukları patolojik bağı ilişkilerinde yeniden deneyimler. Masterson’un terk depresyon kuramı özellikle Borderline, Şizoid ve Narsist yapılar için farklı bir intrapsişik yapı olduğunu savunur ve nesnesi ile kurduğu ilişkinin, özellikle ayrışma bireyleşme döneminde bakım vereni ile kurduğu ilişkiye benzerlik taşıdığını savunur. Nesnesinden aldığı duygunun, kişinin kendiliğini biricik, özel, yapışmış, tutsak hissedebileceğini; özellikle terk durumunda ise değersiz, çirkin, böcek gibi hissedebileceği görüşünü savunur. Bu harita içerisinde bakıldığında, aşkın patolojik üç halinin nasıl olduğu önem taşır.


Şizoid Aşk:

“O ve ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize/Bir kez kavuşabilseydik dünyaları solduracaktık” der İsmet özel Münacaat şiirinde. Bazı yapılar dünya içinde yalnızdırlar ve insanlarla ilişki kurma konusunda derin bir korku ve kararsızlık yaşarlar. Onlarla kuracakları ilişkide alacakları hasarın endişesi ile kabuğuna çekilir, fakat yakınlaşma isteğinin galip geldiği durumlarda ilişki ararlar. Kendilerini hapsetmeyecek, işgal etmeyecek bir ilişkinin özlemi içindedirler. Bir araç işlevi görmüştür çünkü çocukluğundan beri. İhtiyaç duyulduğunda çağrılmış ama onun haricinde kendi yalnızlığında, kendi dünyasında var olmuştur. Saklanıp bulunmayan bir çocuk gibidir şizoidler. Derin bir korku, yalnızlık hali içinde anne babasına koşmuş ama onların gözünde sevgi ve ilgi bulamamış gibidir. Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filminin bilinen repliği: “Ben seni değil, resmini sevdim.” Böyle bir yakınlık korkusunu işaret eder. Fairbrain’e göre Şizoid kişilikler için en önemli sorun, sevgi tarafından yok edilmeden nasıl sevebileceğidir. Yakın olmak derin bir endişeye yerini bırakır. Sevgiyi alabilmek adına sömürülmeye katlanır şizoid yapılar. Bir nevi köleliktir aşk. Varlığının tanınabilmesi için kendisini feda edebilir, fakat bu derin endişe hali onu kendi sürgününe iter, çünkü orada yalnız ve özgürdür. 

Şizoid aşk, sevgiyi hissedebilmek uğruna hapsolmaktır.


Borderline Aşk:

Ayrılma bireyleşme sürecinde çocuk dünyayı keşfe çıkar. Bir gözü annesindedir çocuğun. Anne için bu ayrılık deneyimlemesi zor bir acı gibidir. Ayrılığa tahammül edemeyen anne çocuğuna koşar, çocuk o güvenli huzur bulduğu limana geri dönmüş, güvende hisseder. Ama  anne aşırı bunalır çocuğundan, anlık bir öfke ile kızıp uzaklaşır sevdiği çocuktan. Anne suçluluk hisseder, çocuk bu dalgalanmalar karşısında çaresiz kalır. “Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım/Ben artık adam olmam bu derde düşeli” der Cemal Süreya tutkulu bir aşkı anlatırken şiirinde. Aşk bir ölüm hali gibidir borderline için. Yoğun bir sevilme isteği ile terk edilme duygusunun öldürücülüğü arasında gidip gelir sürekli. Tek derdi bağlantı halinde olabilmektir sevdiği ile. “Senden nefret ediyorum” der, fakat bir süre sonra sakın beni bırakma diye koşarak ayaklarına kapanır sevdiğinin. Bu kafa karıştırıcı sevgi ve tutku iki taraf için yorucu bir hal almaya başlar. Terk edilmekten korkan çocuk, sevdiği onu bırakmasın diye yapışır, buna dayanamayarak kaçarak uzaklaşır. O çok korktuğu terk edilme deneyimini yeniden hisseder. Bu savrulmalar arasında yorucu bir hal alır aşk.

Borderline aşk öfkeye bulanmış bir tutku halidir.


Narsisistik Aşk:

Anne çocuğuna tutkuyla bağlıdır ve onu bir parçası gibi görür. Onun yaptığı şeyleri kendisine aitmişçesine sahiplenir. Çocuk biriciklik duygusu içerisinde anneden ayrışmaz ve anne ile kaynaşır. Anne için çocuk mükemmel bir bakım verendir. Çocuk ise annenin gözünde özel, biricik bir varlıktır. Çocuk ayrışma dönemine geçeceği zaman bu kaynaşma halinden sıyrılmak istediğinde, anne müsaade etmez veya çocuk ayrılık adımları atınca değersizleştiğini, mükemmel bakım verenin güneşinin kaybolduğunu hissetmek derin bir korkuya dönüşür. O halde ne yapmalıdır çocuk? Ya özerkleşecek ve dünyaya adım atacak ya da güneşinden mahrum olmamak için sahte bir kendilik geliştirecektir. Sahte kendilik ile var oldukça biricik ve özel olma duygusunu deneyimleyecek, fakat ve bir füzyon halinde var olmaya devam edecektir. Füzyon hali, dünyayı sadece kendi baktığı pencereden bakma halidir. Başkalarının duygusunu, gerçeğini anlayamaz narsistik yapılar. Masterson, kaynaşma halinden bahseder narsisistik yapılar için; nesnesi mükemmel olunca kendisi de mükemmel olur. Sevgi sadece sahte bir araçtır onlar için. Nesnelerine ulaşabilmek adına mükemmel bir partnerdirler. Kendiliğini özel hissedebilmek ve karşısındakinden o ışığı alabilmek için her türlü yatırım yapabilirler. Biriciklik hissine kavuştuklarında ise büyülü gerçeklik sona erer. O ışık artık değersizleşir. Söner onun için. Bu, nesnesi içinde bir sönme halidir, çünkü sevilen sömürülmüş ve kenarı atılmış gibi hisseder kendini. “Ne kadınlar sevdim zaten yoktular” diyen şaire nazire yaparcasına yok sayabilirler nesnelerini. Sevilmedikleri veya terk edilme deneyimi, onlar için derin bir boşluk, öfke ve çaresizliktir. Bu duygu öylesi zor bir deneyime dönüşür ki kişi bu değersizlik katmanından kurtulabilmek adına yoğun savunmalar geliştirebilir. Yok sayılmayın öfkesi ile özel, biricik, dünyanın en özel varlığı gördüğü -ki o mükemmel kişi kendisidir aslında- yok edebilir.

Narsistik aşk,  aşk değil derin bir füzyon halidir. Sevdiği de kendisidir.

Rollo May, kişinin kendisini ortaya koyamazsa gerçek bir ilişkiye katılamayacağını söyler. O halde sağlıklı bir ilişkide var olduğumuzu hissedebilmek için kendimiz olarak kalabilmeli ve ötekini kendi değeriyle ilişkimize katabilmeliyiz. Kendimizin var olduğu, köle veya efendi olduğumuz veya ötekine derin bir tutsaklıkla bağlı kalışımız aşk değil; ruhumuzda oluşan derin yarıkların bir ötekinde anlam bulmasıdır.

Ve nihayetinde gerçek aşk, Fromm’un söylediği gibi bir çiçeği seviyor gibi besleyebilmektir sevdiğini.

Son Yazılar

Hepsini Gör
Ben Sen ve Bİz Arasında Aşk

Ben Sen ve Biz Arasında Aşk Aşk, insanlık tarihinin en kadim meselelerinden biri... İnsanın kendini ifade yolu bulan her yere ve her şeye konu olmuş kocaman bir mesele: masallar, hikâyeler, şiir, şar

 
 
 
Georgette İlİr’e Söz Verİyor

Georgette İlir’e Söz Veriyor İlir: Bununla ne yapacağımızı bilmiyorum Georgette! Ona bir şey gibi davranabilirim, bir yer gibi, bir kimse gibi, bir imleç gibi? Georgette: Neye? İlir: Kendim gibi davr

 
 
 
Aşk Acısı ve Romantİk İLİŞKİDE Bağımlılık

Aşk Acısı ve Romantik İlişkide Bağımlılık Bir ilişkinin bitişi, yalnızca iki insan arasındaki bağın kopması değil; aynı zamanda o bağın etrafında şekillenen alışkanlıkların, hayallerin ve karşılıklı a

 
 
 

Yorumlar


bottom of page