top of page

Aşkın Mantığı Olur mu?*

Güncelleme tarihi: 19 Eki

Platon’un Şölen diyaloğunda aşka dair bir tartışma yaşanmıştır. Agathon, aşka dair tanımını şu şekilde yapmıştır (Platon, 2014, s.105 [197c]): “Odur sağlayan insanlar arasında barışı, denizde durgunluğu rüzgarların dinginliğini ve keder içinde rahat uykuyu.” Sokrates, aşkın bunu nasıl sağladığının bilgisine dair açıklamada, Agathon’un yetersiz kaldığını düşünmektedir. Sokrates’e göre, aşkın ne olduğu ve nasıl bir varlık olduğu bilinmelidir. Bunun bilgisine dair yol, Diotima’yla karşılaşmasında yaşanan konuşmadan çıkarılabilir (Platon, 2014, s.118 [201e]). Aşkın doğası tanrısaldır. Tanrısal doğanın tarifi, bilgelik ve cahillik arasında olan filozofluktur. Aşk filozofluktur. Bilge ve cahil arasındakilerin doğası ile aşkın doğası aynıdır. Bir başka tanımla aşk, seven değil sevilendir (Platon, 2014, s.124 [204b-c]). Filozof, bilge değilse bile bilgiyi seven ve bilgi bağlamının cehalet olan diğer ucundan uzakta olandır.


Doğası bakımından aşkın ne olduğu konusunda Diotima’nın en önemli vurgusu seven – sevilen ayrımıdır. Burada tanrısallık devreye girmektedir. Aşk, tanrının doğası değildir. Tanrısallık onun gibi olandır. Ayrıca, seven ve sevilen arasında birini seçmek, diğerini yok edememektedir. Paralellik gibi düşünülebilir. Bu gerilimi derinleştirdiğimizde aşkın insana özgü tarafı ortaya çıkarılabilir. Bilgi ve cehalet arasındaki ara değer filozofluk gibi aşkı da bilebiliriz. Bu tanıma düşen aralığın doğası tanrısal olmaktadır.


Şölen’de aşkın bu tanımı ve doğası iyi’ye benzetilerek genişletilmektedir. Sokrates’e göre iyinin sonucu mutlu olmaktır. Mutluluk, kendisi olmaktır. Aşkın sonucu da öyledir. Kendiliğe ulaşılmasını sağlamaktadır (Platon, 2014, s.128-129 [204e-205d]). Yöntemini açıklarken ise Diotima, aşkı bedene duyulmayla başlayan ve ruha geçişle devam eden bir süreç olarak tasvir etmektedir. Bu paralellik, beden ve ruhta olmasına rağmen esas uğrak yeri ruhun iyiyi doğurması olmalıdır (Platon, 2014, s.142-143 [210b-d]). Parallelik kadar teleolojik tavrın da altını çizmek gereklidir. Tanrısallık bu bağlamda bir amaç olarak da karşımızda durmaktadır. İnsan iyi’ye dair amaç taşımalıdır. Bu bir etik ilkedir. Tanrı olmazsa aşkın bir tanımı ve doğası ortaya çıkamamaktadır. Etikle aşkın birleştiği nokta olarak okunabilir. Platon okumasında bu amaçlılığın olması gerekli bir arzudur.


Aşka dair Platoncu amaçsallığın bir eleştirisi Eros (aşk) mitinin (“doğurmanın güzel içinde yaratma sevgisi”) içerisinden verilmektedir. Yoksunlukların da egemen olduğu bu mitte, iyiyi öne çıkarmak için taraflı olmak gereklidir. Buna göre, Şölen’de tutulan taraf, aşkın üretkenliğidir. Ancak bu okumada düalist bir çerçeve saklı gibidir. Eros’un doğumu, anne ve babanın temelindeki bir doğumla başladığı için ölüm ve ölümsüzlük, iyi ve kötü gibi ikiliklerin kaynağıdır (Çankaya, 2015, s.25). Ancak bu mitin aksine Platon’da, aşkın bedenden ruha geçen iyi amaçlılığı içerisindeki yolculuğunda ruh ve beden paralellik sergilemektedir. 


Wittgenstein, Tractatus’ta dilimizin sınırları içerisinde ortaya koyduğu mantık olgularımızdan hareketle hakikate dair önerme kurduğu için, aşkın mantığı dile a priori olarak yerleşen mantığın sonucu olmalıdır. ‘Aşk olguları’nın ilişkilerini çözümleyen mantık betimlemeleri kullanır. Böylece olgunun bağlamını belirleyebilir. Ancak, aşkın dil gibi kendisine önsel bir mantığı olmadığını da anlamak gereklidir. Aynı zamanda aşkın kendisi şeklinde bir şey yoktur. Aşkın, dile getirdiği olguların bağlamı olabilir. Dile getirilenler olgular olduğu için, aşkın doğası yerine bu olguların bağlamı olabilir. Wittgenstein (2020, s.127-128 [5.5423]), bağlam ve oluşturucu ögeleri şöyle göstermektedir:

Mantık, bu küp örneğinde de olduğu gibi farklı bağlantılardan çıkarılan birçok olguların deneyimidir. Bu deneyimsel yaklaşımla, mantık, nasıl şeklindeki empirik deneyimden öncedir. (Wittgenstein, 2020, s.129 [3.552].


Empirik deneyimden önce olmasına rağmen ontolojik anlamda bir boşluk vardır: “Bir dünya olmasaydı da bir mantık olacağına göre, nasıl oluyor da bir mantık var, bir dünya olduğuna göre.” (Wittgenstein, 2020, s.131 [3.5521]). Dilin mantığı burada devreye girmektedir. Bu boşluk, bir sınır olarak okunmaktadır: “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” (Wittgenstein, 2020, s.133 [5.6]). Böylece mantık şu tanıma ulaşmaktadır: “Mantık dünyayı doldurur; dünyamın sınırları onun da sınırlarıdır” (Wittgenstein, 2020, s.133 [5.61]).


Wittgenstein’a göre, dil/dünya merkezli bir düşünce, olmakta olan şeyler hakkındaki önermelerimizin kurduğu yargılar, bizim betimlemelerimizin sonuçlarını açıklamaktadır. Doğru önermeler ve yanlış önermeler şeklinde sonuçlar elde edilebilir. Bu sonuçlar, nasıl sorusunun cevaplarıdır. Neden sorusunu araştırmak, dilin sınırın dışında olduğu için anlamsızdır. Aşkın anlamlı bir tanımı verilecekse aşka dair dile getirişler incelenmelidir. Çünkü dilin olmadığı bir sahada mantık aranamaz. Dile getirişler harici bir tanım da verilemez (Wittgenstein, 2020, s.35 [3.31-3.312].


Betimleyici ifadelerin sonucunda, aşkın bir şey olması değil, aşkın nasıl bir şey olduğuna dair sonsuz araştırmanın verileri toplanmaya başlamaktadır. Böylece, sosyal bilimlerin aşk temalı araştırmaları, bir mekân olarak duyguları veya bilişleri merkeze almaktadır. Bunların üzerinden yapılan betimlemeler birer veri haline gelmektedir.  Sonuç olarak, dil mantığının bir konusu olarak, aşkın nasıl bir şey olduğu araştırılmaktadır. Kendisi tanımlanmış ve doğası belirlenmiş bir aşk ve onun kendisine özgü yönteminden bahsetmek, günümüz şartlarına uzak düşmektedir. 


Kaynaklar

Çankaya, A. (2015). Platon’un Symposionunda (Şölen) Eros’un (Aşk) doğası meselesi: Bir ölümsüzlük arzusu. Felsefi Düşün, 5, 21-39.

Wittgenstein, L. (2020). Tractatus logico – philosophicus. (Çev. Oruç Aruoba). Metis Yayınları.

Platon. (2015). Şölen. (Çev. Eyüp Çoraklı). Alfa Yayınları.


Son Yazılar

Hepsini Gör
Aşkın Üç Halİ

Abbas Kiyarüstemi’nin İran taşra hayatını anlattığı güzel filmi  ismini genç yaşta vefat eden İranlı şair Füruğ Ferruhzad’dan alır....

 
 
 
Ben Sen ve Bİz Arasında Aşk

Ben Sen ve Biz Arasında Aşk Aşk, insanlık tarihinin en kadim meselelerinden biri... İnsanın kendini ifade yolu bulan her yere ve her şeye konu olmuş kocaman bir mesele: masallar, hikâyeler, şiir, şar

 
 
 
Georgette İlİr’e Söz Verİyor

Georgette İlir’e Söz Veriyor İlir: Bununla ne yapacağımızı bilmiyorum Georgette! Ona bir şey gibi davranabilirim, bir yer gibi, bir kimse gibi, bir imleç gibi? Georgette: Neye? İlir: Kendim gibi davr

 
 
 

Yorumlar


bottom of page