Aşkın be hâlİ…
- Fatih Okumuş
- 4 Eki
- 4 dakikada okunur
Aşk Muhammeddir
Aşkı söze indirmek ne mümkün!
Belki gözden akan bir ırmak… Gözden parlayan bir ışık.
Söze inseydi akla düşmüş olacaktı. Lakin akıldan âzâde olanların seyran ettiği bir fezaya aittir aşk. Aklı terk etmeden aşk gelmez, aşk gelince de aklı ara ki bulasın!
Aşk Muhammed. O, aşktan ibaret: aşkın elif hâli…
Biz ise bu musahabede aşkın be hâlini temâşâ edeceğiz. Zirâ hakikat söze düşmez ve marifet bahrinde O’ndan başkasına söz düşmez.
Muhammed aşkın elif hâli… Aşkın be hali Ali… Şehre bu kapıdan girilir.
Elif… Lâm… Mim… Aşk kitabının ilk hitabı. Fatiha veçhidir be ise nokta-i süveydâ.
İlim işaret eder
“Işk imiş her ne var âlemde
İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak.”
İlim rivayetten ibâret!.. Bal hakkında kitap yazmak ilimdir; ateşe serenatlar düzmek şiir… Balı tatmak, ateşe yanmak aşka dâhil…
“Çalabım bir şâr yaratmış; iki cihan âresinde
Bakıcak dîdâr görünür; ol şârın kenâresinde”
Kâinatın hülâsası Muhammed. Kur’an-ı Mübin o kamer-i münirden bize akseden tecelliyât.
Fâtihâ yârin yüzü, özün özü… Fâtihâ’nın anahtarı besmele. Besmele be harfinde gizli. Onun sırrı alttaki nokta. Ali (kerremallahu veçheh) buyurdu: “O nokta benim!”
“İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” nutkunun fahvası budur.
Aşk arifin gönlüdür
Biz sözlerimizle ancak gölgeyi, silüeti vasfederiz. O başkadır, daha da başkadır.
Duman ateşin karinesidir, lakin ateş değil.
Aşkın mecâzî olanı da hakikî olanı da bir cinstir, kıymetine baha yetmez.
Senin mecâzî dediğin aşk, tahta kılıçlarlarla oynadığın çelik çomak hakiki muharebede iş görmez.
“Lakin Pâdişah sana merhamet eder, senin çocuk oyunların onun hoşuna gider de hakikî muharebede sana gerçek kılıcı ihsan eder.”
“Bir pâdişâha kul ol kim; mülkü zâil olmaz ola
Bir gülşene bülbül ol kim; hîç sararıp solmaz ola
Bir kapıya mülâzım ol; dün gün Hüdâyî kâim ol
Bir özge 'ilme 'âlim ol; melek anı bilmez ola”
Cebrail meleklerin ulusu iken, “bir adım daha atsam yanarım!” dedi; özür beyan etti. Miraç yürüyüşünde Muhammed’e refakat edemedi.
Kim bilebilir ki aşkı, aşk olandan başka? Kül olmayan ne bilsin ateşi? Kul olmayan nereden görsün âdemi?
Ehl-i zikre sorduk aşkı
Dedi ki:
Sizin kiliseniz de caminiz de birdir
Çoktan geçtim oyun ve oyuncak çağını
Kâbe sizin olsun
Safa ile Merve arasında sa’yiniz meşkûr olsun
Kıblemi buldum çoktan
Bir zaman ateşi tavaf eden bir pervâne idim
Yandım da önce ateş oldum
Aşk önce beni kapkara kömür eyledi
Sonra ap ak küle çevirdi
Dost nefesinin rüzgârı o külü de savurdu
Yanan da yakan da dost imiş
Kül de rüzgâr da ondan başkası değil
Dün bütün bunları anlamıştım
Anlayan yanlış anlarmış sadece
Söyleyen yanlış söylermiş
Oku, dinle, hatırla!..
Anlamak da boşuna
Yandıktan sonra
Hidayet ve dalalet müsavi
Çölde bir kum zerresine
Bu ikisi yolcu için hayat memat meselesi
Ah, ölmeden önce ölmeye bak
Yol almaya değil yol olmaya bak
Gönül almakdan geç de gönül olmaya bak
Gönül almadan da geçilmez unutma!
Menzil ve yolcu
Maşuk ve aşık bir oldu bu demde
Can ile canan bir oldu âdemde
Dün ile yarın arkadaş oldu
Od ile odun, yâr ile ağyâr bile imiş
Hiçbir şey her bir şey olmuş
Her şey ayân oldu
Zahir ile batın bir oldu
Evvel âhir
Güneş batınca gölge zail oldu
Zifiri karanlık hakikatin
Bir ucunu gösterdi duvağı ardından
Meğer ışık ve göz
Perdeleri imiş görmenin
Gözsüz görünen
Nûr içinde saklanan
Gömlek değiştirerek çıkarsa halk içine
Onu vezirden başkası tanımaz
Ola ki sana göz kırparsa gamzeleri
Onu görmemiş gibi yap
Çünkü gamzesinin okları bağrını deler
Tebdil-i kıyafet halkın arasına karışsa da
Padişah ile vezirini tanırsan
Tanımazlıktan gel
Hizmette noksan, hürmette kusur etme
Ancak onların kimliğini ele verme
Hem bunların hangisi vezir, hangisi padişah bilemezsin
Elçi ile İskender’i ayır edemezsin
Sen Hüdhüd’ü Süleyman’dan ayrı mı sandın?
O nazardan sonra
Zümrüdüanka Süleyman huyu ile huylandı
Kuşları Kaf dağının ardına yola çıkardı
Bu yol nereye gider diye sorsan
Belagat ilmi sana
Yolun hiçbir yere gitmediğini söyler
Ocağı yaktım dersin
Oysa içindeki tutuşmuştur
Kendinde varlık ve yokluk vehmetme
Ne ateşi var edebilir
Ne de ona yokluk verebilirsin
Meşe odunundan yaktığın ateş
Ocak taşını tutuşturmaz
Odu karıştırdığın demir âsâyı yakmaz
Cehennem ateşi bu dünyadaki
Taşları kül eden, demiri eritip buharlaştıran
Ateşlerden yedi yüz kat daha yakıcıdır
Öyleyken İbrahim’in ateşi
Bunu fersiz bıraktı
Padişah’ın İbrahim’e aşkı
Dünya ve ahret ateşlerini
Söndürmedi lakin hükümsüz bıraktı
İbrahim’in kalbine dost mihman olunca
Nemrud’un ateşi onu yakmadı
Ne karıncanın dostluğu
Ne de karganın düşmanlığı
Fayda yahut zarar eriştirdi İbrahim’e
Sen sen ol da Cebrail’de tesmiye olunan aklı
Aşk bahrine sokma
Onun ne ayakları bu engin denizin kıyısına erebilir
Ne de kanatları deryada bir işe yarar
Bu ateş ummanı Cebrail’in kanatlarını yakar
Sen sen olduğunda
Sende ondan başka hiçbir şey kalmaz
İbrahim gönül evini İsmail ile
Birlikte inşa etti
Kâbe dört duvar değil
Hac makâm-ı İbrahim
Namazgâh elçinin makamıdır
Elçi bir kara taşı öpse onu öpmek farz olur
Yoksa taşın ne faydası ne zararı var
Salâ kıyamda dursun
Zekât ateşe versin
Haccın İbrahim, sa’yin Hacer
Kurban İsmail, zemzem kevser
“Valideler evlatlarını emzirsinler
İki tam tur”
Mübarek olsun şavtınız
Mübarek olsun tavafınız
Şimdi saçlarınızı kesin
Kurtulun ağırlıklardan
Ve aksın kestiğiniz kurbanlardan al kanlar
Teşrik tekbirleri
Yükselsin dört bir yandan
Ekber Allahu ekber lâ…
İlahe illallah hüvallahu ekber
Dedi ki:
Benim kâbem dostun bastığı yerdir
Tûrumuz baktığı yer
Öyleyse Kâbe de Tûr da burada
Uzakta bir yerde değildir
Böyleyken şeriat oyuncak ister
Tarikat eğlence
Bizim için Kâbe de puthâne de birdir
Şeriatte çokluk
Tarikatte ikilik vardır
Hakikat seni hiç eder
Sen hiç olduysan hiç sevinme, emin olma
Hiç olduysan hâlâ varlıktasın
Varlık kadar tehlikeli bir tuzak var mı?
Varlık tuzağına düşen İblis olur
Sen âdemin eteğine sıkıca tutun
Oyuncakları çıkar hatırından
Cami, kilise, havra, panteon, aşram, tapınak, mabed, âteşgede
Sen Kâbendeki putları temizle
Ali eliyle indir ikonayı duvardan
Sonra bir tas zemzem içer
Hâşimoğulları’ndan
Kâbe’nin anahtarlarını kimin taşıdığının
Artık ne önemi var?
İnsanlar develeri, davarları sürüp götürdüğü vakit
Kimdi seninle kalan?
Oyun çağında oyuncaklarla oyna
Senin namazın, orucun, zekâtın, haccın
Aşk yolunda azık ve binektir
Refik sana geldiyse azık ve bineğin
…. Yola çıkabilirsin
Refik senin zâdını ve râhileni test eder
…
…
Önce refik olursun, sonra tarik
Sen yol oldun da yola çıkmana gerek kalmadı
Kâbe de sen oldun, hac da sen
İsmail de sen, İbrahim de sen
Hacer de sen, zemzem de sen
Ali de senden
Kâbe’de en yüksekte asılı duran
Benlik putunu
Ali eliyle yerinden eden
Yine sen
Halvet de güzel, sohbet de güzeldir
Hizmet de güzel, gayret de güzeldir
Lakin aşk gelince ne oyuncak kaldı ne oyun
Aşk her şeyi kendi rengine boyadı
Kılıç da, kalem de bir oldu
Zünnar ile sarık arkadaş oldu
Her yer… kokan gül
Bu kokuya can bahşeder şeyda bülbül
Açılmış ermiş kemâle
İmkân yoktur zevâle
İhtimal yok ihtimale
Yanarsın bakıp cemâle
Meşk edip gül-i rânâ’dan bûy-i Muhammed’i
Seyrederiz kabe kavseyn içre nûr-i cemâl-i Ahmed’i

Yorumlar