top of page

Aşkın be hâlİ…

Aşk Muhammeddir


Aşkı söze indirmek ne mümkün!

Belki gözden akan bir ırmak… Gözden parlayan bir ışık.

Söze inseydi akla düşmüş olacaktı. Lakin akıldan âzâde olanların seyran ettiği bir fezaya aittir aşk. Aklı terk etmeden aşk gelmez, aşk gelince de aklı ara ki bulasın!


Aşk Muhammed. O, aşktan ibaret: aşkın elif hâli… 

Biz ise bu musahabede aşkın be hâlini temâşâ edeceğiz. Zirâ hakikat söze düşmez ve marifet bahrinde O’ndan başkasına söz düşmez. 


Muhammed aşkın elif hâli…  Aşkın be hali Ali… Şehre bu kapıdan girilir.

Elif… Lâm… Mim… Aşk kitabının ilk hitabı. Fatiha veçhidir be ise nokta-i süveydâ.


İlim işaret eder


“Işk imiş her ne var âlemde

İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak.”


İlim rivayetten ibâret!.. Bal hakkında kitap yazmak ilimdir; ateşe serenatlar düzmek şiir… Balı tatmak, ateşe yanmak aşka dâhil…


“Çalabım bir şâr yaratmış; iki cihan âresinde

Bakıcak dîdâr görünür; ol şârın kenâresinde”


Kâinatın hülâsası Muhammed. Kur’an-ı Mübin o kamer-i münirden bize akseden tecelliyât. 

Fâtihâ yârin yüzü, özün özü…  Fâtihâ’nın anahtarı besmele. Besmele be harfinde gizli. Onun sırrı alttaki nokta. Ali (kerremallahu veçheh) buyurdu: “O nokta benim!”

“İlim bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı” nutkunun fahvası budur.


Aşk arifin gönlüdür


Biz sözlerimizle ancak gölgeyi, silüeti vasfederiz. O başkadır, daha da başkadır.

Duman ateşin karinesidir, lakin ateş değil.

Aşkın mecâzî olanı da hakikî olanı da bir cinstir, kıymetine baha yetmez.

Senin mecâzî dediğin aşk, tahta kılıçlarlarla oynadığın çelik çomak hakiki muharebede iş görmez.

“Lakin Pâdişah sana merhamet eder, senin çocuk oyunların onun hoşuna gider de hakikî muharebede sana gerçek kılıcı ihsan eder.”


“Bir pâdişâha kul ol kim; mülkü zâil olmaz ola

Bir gülşene bülbül ol kim; hîç sararıp solmaz ola

Bir kapıya mülâzım ol; dün gün Hüdâyî kâim ol

Bir özge 'ilme 'âlim ol; melek anı bilmez ola”


Cebrail meleklerin ulusu iken, “bir adım daha atsam yanarım!” dedi; özür beyan etti. Miraç yürüyüşünde Muhammed’e refakat edemedi.

Kim bilebilir ki aşkı, aşk olandan başka?  Kül olmayan ne bilsin ateşi? Kul olmayan nereden görsün âdemi?


Ehl-i zikre sorduk aşkı


Dedi ki:

Sizin kiliseniz de caminiz de birdir

Çoktan geçtim oyun ve oyuncak çağını

Kâbe sizin olsun

Safa ile Merve arasında sa’yiniz meşkûr olsun

Kıblemi buldum çoktan

Bir zaman ateşi tavaf eden bir pervâne idim

Yandım da önce ateş oldum

Aşk önce beni kapkara kömür eyledi

Sonra ap ak küle çevirdi



Dost nefesinin rüzgârı o külü de savurdu

Yanan da yakan da dost imiş

Kül de rüzgâr da ondan başkası değil

Dün bütün bunları anlamıştım

Anlayan yanlış anlarmış sadece

Söyleyen yanlış söylermiş

Oku, dinle, hatırla!..

Anlamak da boşuna

Yandıktan sonra

Hidayet ve dalalet müsavi

Çölde bir kum zerresine

Bu ikisi yolcu için hayat memat meselesi


Ah, ölmeden önce ölmeye bak

Yol almaya değil yol olmaya bak

Gönül almakdan geç de gönül olmaya bak

Gönül almadan da geçilmez unutma!


Menzil ve yolcu

Maşuk ve aşık bir oldu bu demde

Can ile canan bir oldu âdemde

Dün ile yarın arkadaş oldu

Od ile odun, yâr ile ağyâr bile imiş

Hiçbir şey her bir şey olmuş

Her şey ayân oldu

Zahir ile batın bir oldu

Evvel âhir


Güneş batınca gölge zail oldu

Zifiri karanlık hakikatin

Bir ucunu gösterdi duvağı ardından

Meğer ışık ve göz

Perdeleri imiş görmenin

Gözsüz görünen

Nûr içinde saklanan

Gömlek değiştirerek çıkarsa halk içine

Onu vezirden başkası tanımaz

Ola ki sana göz kırparsa gamzeleri

Onu görmemiş gibi yap

Çünkü gamzesinin okları bağrını deler

Tebdil-i kıyafet halkın arasına karışsa da

Padişah ile vezirini tanırsan

Tanımazlıktan gel

Hizmette noksan, hürmette kusur etme

Ancak onların kimliğini ele verme


Hem bunların hangisi vezir, hangisi padişah bilemezsin

Elçi ile İskender’i ayır edemezsin

Sen Hüdhüd’ü Süleyman’dan ayrı mı sandın?

O nazardan sonra

Zümrüdüanka Süleyman huyu ile huylandı

Kuşları Kaf dağının ardına yola çıkardı


Bu yol nereye gider diye sorsan

Belagat ilmi sana

Yolun hiçbir yere gitmediğini söyler

Ocağı yaktım dersin

Oysa içindeki tutuşmuştur

Kendinde varlık ve yokluk vehmetme


Ne ateşi var edebilir

Ne de ona yokluk verebilirsin

Meşe odunundan yaktığın ateş

Ocak taşını tutuşturmaz

Odu karıştırdığın demir âsâyı yakmaz

Cehennem ateşi bu dünyadaki

Taşları kül eden, demiri eritip buharlaştıran

Ateşlerden yedi yüz kat daha yakıcıdır

Öyleyken İbrahim’in ateşi

Bunu fersiz bıraktı


Padişah’ın İbrahim’e aşkı

Dünya ve ahret ateşlerini

Söndürmedi lakin hükümsüz bıraktı

İbrahim’in kalbine dost mihman olunca

Nemrud’un ateşi onu yakmadı

Ne karıncanın dostluğu

Ne de karganın düşmanlığı

Fayda yahut zarar eriştirdi İbrahim’e


Sen sen ol da Cebrail’de tesmiye olunan aklı

Aşk bahrine sokma

Onun ne ayakları bu engin denizin kıyısına erebilir

Ne de kanatları deryada bir işe yarar

Bu ateş ummanı Cebrail’in kanatlarını yakar


Sen sen olduğunda

Sende ondan başka hiçbir şey kalmaz

İbrahim gönül evini İsmail ile 

Birlikte inşa etti

Kâbe dört duvar değil

Hac makâm-ı İbrahim

Namazgâh elçinin makamıdır

Elçi bir kara taşı öpse onu öpmek farz olur

Yoksa taşın ne faydası ne zararı var


Salâ kıyamda dursun

Zekât ateşe versin

Haccın İbrahim, sa’yin Hacer

Kurban İsmail, zemzem kevser

“Valideler evlatlarını emzirsinler

İki tam tur”


Mübarek olsun şavtınız

Mübarek olsun tavafınız

Şimdi saçlarınızı kesin

Kurtulun ağırlıklardan

Ve aksın kestiğiniz kurbanlardan al kanlar

Teşrik tekbirleri

Yükselsin dört bir yandan

Ekber Allahu ekber lâ…

İlahe illallah hüvallahu ekber


Dedi ki:

Benim kâbem dostun bastığı yerdir

Tûrumuz baktığı yer

Öyleyse Kâbe de Tûr da burada

Uzakta bir yerde değildir


Böyleyken şeriat oyuncak ister

Tarikat eğlence

Bizim için Kâbe de puthâne de birdir

Şeriatte çokluk

Tarikatte ikilik vardır

Hakikat seni hiç eder

Sen hiç olduysan hiç sevinme, emin olma

Hiç olduysan hâlâ varlıktasın

Varlık kadar tehlikeli bir tuzak var mı?

Varlık tuzağına düşen İblis olur

Sen âdemin eteğine sıkıca tutun

Oyuncakları çıkar hatırından

Cami, kilise, havra, panteon, aşram, tapınak, mabed, âteşgede

Sen Kâbendeki putları temizle

Ali eliyle indir ikonayı duvardan


Sonra bir tas zemzem içer

Hâşimoğulları’ndan

Kâbe’nin anahtarlarını kimin taşıdığının

Artık ne önemi var?

İnsanlar develeri, davarları sürüp götürdüğü vakit

Kimdi seninle kalan?


Oyun çağında oyuncaklarla oyna

Senin namazın, orucun, zekâtın, haccın

Aşk yolunda azık ve binektir

Refik sana geldiyse azık ve bineğin

…. Yola çıkabilirsin

Refik senin zâdını ve râhileni test eder

Önce refik olursun, sonra tarik

Sen yol oldun da yola çıkmana gerek kalmadı

Kâbe de sen oldun, hac da sen

İsmail de sen, İbrahim de sen

Hacer de sen, zemzem de sen

Ali de senden


Kâbe’de en yüksekte asılı duran

Benlik putunu

Ali eliyle yerinden eden

Yine sen


Halvet de güzel, sohbet de güzeldir

Hizmet de güzel, gayret de güzeldir

Lakin aşk gelince ne oyuncak kaldı ne oyun

Aşk her şeyi kendi rengine boyadı

Kılıç da, kalem de bir oldu

Zünnar ile sarık arkadaş oldu

Her yer… kokan gül


Bu kokuya can bahşeder şeyda bülbül

Açılmış ermiş kemâle

İmkân yoktur zevâle

İhtimal yok ihtimale

Yanarsın bakıp cemâle

Meşk edip gül-i rânâ’dan bûy-i Muhammed’i

Seyrederiz kabe kavseyn içre nûr-i cemâl-i Ahmed’i


Son Yazılar

Hepsini Gör
Aşkın Üç Halİ

Abbas Kiyarüstemi’nin İran taşra hayatını anlattığı güzel filmi  ismini genç yaşta vefat eden İranlı şair Füruğ Ferruhzad’dan alır....

 
 
 
Ben Sen ve Bİz Arasında Aşk

Ben Sen ve Biz Arasında Aşk Aşk, insanlık tarihinin en kadim meselelerinden biri... İnsanın kendini ifade yolu bulan her yere ve her şeye konu olmuş kocaman bir mesele: masallar, hikâyeler, şiir, şar

 
 
 
Georgette İlİr’e Söz Verİyor

Georgette İlir’e Söz Veriyor İlir: Bununla ne yapacağımızı bilmiyorum Georgette! Ona bir şey gibi davranabilirim, bir yer gibi, bir kimse gibi, bir imleç gibi? Georgette: Neye? İlir: Kendim gibi davr

 
 
 

Yorumlar


bottom of page