Yazgımdakİ ÇÖL
İrem Ak
Mukattam Çölü’nün kıyısında kurulmuş ve tüm ihtişamıyla öylece dikilen bir konak vardır. İçinde Cebelavi yaşar. İnsanlar oraya hep huşu içinde bakarlar fakat kimse oraya yaklaşmaya cesaret edemez. Göğe kadar yükselen duvarlarıyla çatlak kuru toprağın var ettiği bu devasa yapının kapıları, oradan kovulan ilk oğuldan sonra mühürlenmiştir. Etrafında yaşam yerleri kurulmuş ve konağın kurduğu bir vakıfla onun soyundan gelen nesiller yetiştirilmiştir. Vekilharçlar, çete liderleri, din adamları, bilim insanları, halkın içinden iyiler ve kötüler sonsuz bir döngüde gelip giderler. İnsanlar nasıl olsa her çağda uğraşacak bir şeyler bulur kendilerine. Akraba olurlar. Düşman olurlar. Cahil olurlar. Alim olurlar. Zalim ve mazlum olurlar. Gözlerini konağa dikip Cebelavi’nin tepkisine bakarlar, tekrar zalim olurlar ve mazlum olurlar.
Oysa gece bile konağın gölgesi düşer evlere. Zayıf bir gözün ışığıyla baktığımda görmüştüm ilk kez. Dedemin verdiği bir resmi konağa tutarken. Bir kadın resmin içinde konağa bakarken. Onu tanıyoruz ve sessiz oluyoruz. Şu kapıdaki bazı sıska çatlaklara elimizi sürüyor ve dualar ediyoruz. Çok yakın bir soğukluğu çekiyoruz ciğerlerimize. Kahvehanelerde soyumuzun kahramanlık çağlarını anlatıyoruz. Sokaklarda antik hayaletlerin görkemini izlerken gözlerimiz yasak bahçelerin yapraklarına değiyor. Sadece özlemden değil, öfkeden de ağlıyoruz. Onun bahçesinde yapraklar hep kımıldar. Biz de kımıldarız. Bir işarettir bu. Bazen kaçıp gitmek isteriz. Konağın duvarlarını yıkama sırası hep bu zamanlarda gelir. Bugün konağın duvarları yıkandı. Bugün Cebelavi öldü. Onu biz öldürdük. Ne kadar da uzun sürdü. Kanı zift renginde bir çarşaf gibi yüzyıllardır basılması yasak olan toprakları örttü. Sabah konağın bahçesine gömdük. Bir tahta iliştirdik mezarına. Üzerine büyükbabamız yazdık. Çöl kendi yasına hazırlanırken eşyalarımızı topladık. Mukattam Dağları’na ağıt için sisler çöktü. O tarafa hiç bakmadık. Fakat bu neye yarar! İçimizde ilk kovuluşun pişmanlığı... İçimizden gitmek gelmedi. Ayaklarımız kandan çamuru tüm konağa bulaştırdı. Camlarını ve kapılarını kapattık.
Tüm oyalanmalar bitti. Tören sona erdi.
Kafamı kaldırdım ağırlığımla.
Konağa bakan kadın.
Kedere bakan.
Artık yalnızca benim.