
Travmanın BELLEK ÜZERİNDE İZLERİ: Soykırım, Savaş ve Postkontüzyonel sendrom
SelİN ÜLKÜDEN
Hafıza, insanın kimliğini ve yaşamını şekillendiren en önemli zihinsel yetilerden biridir. Doğduğumuz andan itibaren yaşadığımız her deneyim, öğrendiklerimiz ve hatırladığımız anılar yaşamımızı yönlendiren güçlü bir rehber olur. Sadece kişisel geçmişimizi saklamakla kalmayan hafızamız, aynı zamanda günlük yaşamda aldığımız kararlar, ilişki kurma biçimlerimiz ve çevremizdeki dünyayı nasıl algıladığımız üzerinde de büyük bir etkiye sahiptir. Ancak yaşadığımız travmatik deneyimler bu zihinsel yetiyi olumsuz anlamda etkileyebilir. Özellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşayan bireylerde öğrenme ve hatırlama süreçlerinde ciddi değişimler gözlemlenmiştir. Soykırım ve savaş gibi hem bireysel etkileri hem de toplumsal sonuçları olan travmaları deneyimlemiş insanlar üzerinde yapılan araştırmalar, bu gruplarda belirgin hafıza zorluklarının görüldüğünü göstermiştir. Bu yazıda, travmanın hafıza üzerindeki etkilerini, bilişsel süreçlerde yaşanan değişimleri ve postkontüzyonel sendrom gibi travma sonrası durumların bellekle ilişkisini inceleyeceğiz.
Travmatik deneyimler, özellikle çocuklukta veya genç yetişkinlik döneminde maruz kalındığında, bireylerin bellek sistemine önemli ölçüde zarar verebilir. Travmalar hafızanın işlevsel süreçlerini alt üst edebilir ve zaman içinde bellek bozuklukları, hatırlama güçlükleri, konsantrasyon eksiklikleri gibi sorunlara yol açabilir. Soykırım ve savaş gibi büyük toplumsal travmalar üzerine yapılan araştırmalar, bu deneyimlerin öğrenme ve bellek süreçlerinde ciddi ölçülerde bozulmalara yol açtığını göstermektedir. Özellikle TSSB’si olan bireylerde serbest hatırlama ve ipuçlu hatırlama ile tanıma belleğinde belirgin zorluklar yaşanırken uzun vadeli bellek kaybı veya hızlı unutma durumu nadiren gözlemlenmiştir (Golier et al., 2006). Bu, travma sonrası bellek sorunlarının yalnızca travma ile sınırlı kalmadığını, aynı zamanda TSSB’nin bir sonucu olarak ortaya çıktığını göstermektedir.
Soykırım mağdurlarında yapılan araştırmalar, kronik travma sonrası stres bozukluğu olan genç ve orta yaşlı yetişkinlerde zayıf sözel deklaratif bellek olduğunu ortaya koymuştur. Deklaratif bellek, bilinçli ve çaba gerektiren hatırlama süreçlerini içeren açık bellek olarak da bilinir. Stresin etkilerine karşı oldukça hassas olan bu bellek, bu hassasiyeti sayesinde büyük travmaların bireylerde uzun vadeli bellek bozukluklarına neden olup olmadığını araştırmak için önemli bir araç olmuştur. TSSB ile benzer özelliklere sahip olan “Toplama Kampı Sendromu” üzerine yapılmış olan klinik gözlemler, hastalığın psikosomatik belirtiler, kişilik değişimleri ve depresif semptomlarla başladığını ortaya koymuştur. Zamanın ilerlemesiyle beraber bu durum erken yaşlanma belirtileriyle ilerlemiş ve daha ileri düzeyde bilişsel bozuklukların görüldüğü bir “organik faz” a dönüşmüştür. Yaşlanmaya duyarlı olduğu bilinen açık belleğin değerlendirilmesi, soykırımdan kurtulanların erken bilişsel yaşlanma olasılığını araştırmak ve bunun travma sonrası stres bozukluğu ile ilişkisini belirlemek için önemli bir yöntem olmuştur.
Yapılan araştırmada (Golier et al., 2006) açık ve örtülü bellek performansları üç grup üzerinde değerlendirilmiştir: TSSB tanısı almış soykırım mağdurları, TSSB tanısı olmayan soykırım mağdurları, soykırıma maruz kalmamış sağlıklı Yahudi yetişkinler. Yapılan testlerde TSSB tanısı olan mağdurlar diğer gruplarla karşılaştırıldığında belirgin şekilde daha az kelime hatırlamıştır. Kelime çiftlerinin düşük çağrışımlı ya da yüksek çağrışımlı olması bir fark göstermemiştir. Ayrıca tanı almamış mağdurlar ve sağlıklı bireyler arasında anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Elde edilen bulgular bilişsel bozulmaların travmaya maruz kalmaktan çok TSSB ile ilişkili olduğunu, hatta aşırı psikolojik travmanın bile her zaman kalıcı bilişsel değişikliklere yol açmadığını göstermiştir. Birincil ve ikincil bellek, serbest ve ipucu destekli hatırlama, öğrenme ve tanıma belleğinde bozulmalara yol açan TSSB, bilgiyi kodlama ve geri çağırma süreçlerinde yaşanan güçlükleri yansıtmaktadır. Ancak uzun vadeli bilginin korunmasında bir engel bulunmamıştır, bu da alzheimer gibi hastalıklarda görülen anterograd amnezinin TSSB ile ilişkili olmadığını göstermektedir.
Savaş gazilerine baktığımızda TSSB üzerine yapılan en eski çalışmaların 2. Dünya Savaşı ve Kore Savaşı’nda savaş esiri olmuş yaşlı bireyler üzerinde gerçekleştirildiğini görürüz. Bu kişilerin çoğunda kronik TSSB semptomları gerçekleşmeye devam etmiştir ve yıllar sonra bile dikkat, bellek ve zekâ gibi bilişsel işlevlerde ciddi bozulmalar yaşanmıştır. Aşırı kilo kaybı yaşamış bireylerde bu bozulmalar daha yaygın olarak gözlemlenirken daha az kilo kaybı olan savaş esirlerinde bile anlık bellek performansında belirgin düşüşler görülmüştür. Bunların sebebini anlamak için yapılan testlerde uzun vadeli serbest hatırlama performansının düşük kaldığı ve bilginin uzun süre saklanmasında bir sorun olmadığı gözlenmiştir. Uzun yıllar önce travmaya maruz kalmış ve kronik TSSB geliştirmiş yaşlı bireyler, bellek testlerinde düşük performans sergilemekte ve ciddi bilişsel bozulmalar göstermektedir.
Bunların yanı sıra, postkontüzyonel sendrom (PKS) gibi fiziksel nedenlerden birçok farklı sonuçlara sebep olan durumlar da bulunmaktadır. Hafif şiddette kafa travmalarının ardından gelişen ve hem fiziksel hem de bilişsel-psikiyatrik belirtilerle karakterize edilen bu sendrom, 3-6 ay içinde tamamen iyileşme göstermektedir (Keskin et al., 2013). Belirtiler uzun vadede devam ederse kalıcı PKS olarak adlandırılır ve travma sonrası bilişsel zorlukları ve psikiyatrik semptomları içerir. Bu bağlamda bellek bozuklukları, dikkat eksiklikleri ve diğer bilişsel işlevlerde düşüşler gibi belirtiler sıklıkla görülür. Aynı zamanda travma sonrası depresyon, anksiyete, irritabilite, sinirlilik ve kişilik değişiklikleri gibi psikiyatrik belirtiler de gözlemlenir. Bu belirtiler savaş gazileri ve soykırım mağdurlarında gözlemlenen bilişsel ve psikiyatrik etkilerle paralellik gösterir.
Sonuç olarak travma ve TSSB, bireylerin hafıza performanslarını ve bilişsel süreçlerini önemli ölçüde etkileyebilir. Soykırım, savaş gibi toplumsal travmalar bireylerin hafızasında derin izler bırakırken bu etkilerin her zaman geri döndürülemez bilişsel bozulmalara yol açmadığı yapılan araştırmalarla gösterilmiştir. TSSB, bilginin işlenmesinde ve geri çağrılmasında yaşanan güçlükler ile ilişkilidir ancak bu durum uzun vadeli hafıza kaybına yol açmaz. Bununla birlikte, postkontüzyonel sendrom (PKS) gibi travma sonrası durumlar sadece bilişsel değil, psikiyatrik semptomlarla da ilişkili olabilir. Bu bağlamda travmanın ve travma sonrası durumların hafıza üzerindeki etkilerini anlamak tedavi süreçleri ve iyileşme süreçlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Hem bireysel hem de toplumsal travmaların hafıza ve bilişsel işlevler üzerindeki etkilerini daha iyi anlayabilmek bu süreçlerin tedavi edilmesinde önemli adımlar atılmasına olanak tanıyacaktır.
Kaynakça:
Golier, J. A., Harvey, P. D., Legge, J., Yehuda, R. (2006). Memory Performance in Older Trauma Survivors. Annals of the New York Academy of Sciences, 1071(1), 54-66. Keskin, N., Tamam, L. (2013). Postkontüzyonel Sendrom. Archives Medical Review Journal, 22(1), 96-109.