AhÅŸap BÄ°R EV, ÇOCUKLUK, RÜYALAR VE TARKOVSKÄ°
Elmas Zeynep Bamyacı
Tarkovski; metaforik dili, ezoterik sembolizmi, felsefi diyalogları ve öznel ile nesnelin iç içe geçiÅŸini ustalıkla kullanmasıyla tanınır. Sinema tarihinde hem felsefi hem de estetik derinliÄŸiyle öne çıkan bir yönetmen olarak ev temasına özel bir anlam yüklediÄŸi tartışmasızdır. Pek çok filminde yer alan rüya gibi ev imgeleri, alegorik bir anlam taşır ve yazarın bilinçli ve bilinçdışı dünyasının dönüÅŸümünü yansıtır. Filmlerinde ev, bir barınak veya fiziksel bir alandan taÅŸarak bireyin ruhsal yolculuÄŸunu, hafıza katmanlarını ve metafizik sorgulamaları yansıtan bir sembol olarak yer alır.
Bu yazıda, Tarkovski’nin “Ayna” (Zerkalo, 1975), “Nostalji” (Nostalghia, 1983), “Ivan’ın ÇocukluÄŸu” (Ivanovo Detstvo, 1962) ve son olarak “Kurban” (Offret, 1986) filmlerini inceleyerek ev temasının bu sinematik dünya içindeki yeri ve anlamını çözümlemeye çalışacağım.
​
Tarkovski sineması, zamanın ve mekanın ruhsal deneyimler aracılığıyla yeniden tanımlandığı bir alanı ifade eder. Yönetmenin “Sculpting in Time” adlı kitabında belirttiÄŸi üzere sinemanın en önemli iÅŸlemi, insanın geçmiÅŸ ve gelecekle olan iliÅŸkisini yeniden ÅŸekillendirmek ve zamansal bir bilinç oluÅŸturmaktır. Tarkovski’ye göre zaman lineer bir akış göstermez. Zaman, yoÄŸunlaÅŸmış anların birbirine eklenerek oluÅŸturduÄŸu bütündür. Bu nedenle izleyiciler olaylar zincirini izlemez, Tarkovski’nin yarattığı zamanın içinde kaybolur.
​
Tarkovski kendisini “ÅŸiirsel sinema” akımı içine yerleÅŸtirir. Çünkü ona göre sinema yaratısı ÅŸiirsel özü yakalayarak insanın kalbine seslenmesiyle mümkün olabilir. Bu akım, hayatın akışında anları ve anlamı ifade etmeye yetmeyen sözün ve sembollerin yerine imge/görüntü ile ÅŸiirselliÄŸi yaratabilme ve mantıksal, katı neden-sonuç iliÅŸkilerinden ve gerekçelerden arınmış bir sanata imkân saÄŸlamaktadır. Filmlerinde görüleceÄŸi üzere bu nedenden dolayı diyaloglara az rastlanır. Tarkovski’ye göre bu özellik, sinemayı diÄŸer sanat dallarından daha güçlü bir ifade aracı haline getirir.
​
Ülkesi olan Rusya’ya, geçmiÅŸine ve özellikle çocukluÄŸuna baÄŸlı olan Tarkovski filmlerinde inanç, maneviyat, umut gibi temel konuların yanı sıra çocukluÄŸundan beslendiÄŸi imgeleri de kullanmaktadır. Tarkovski’nin sanatında çocukluÄŸu önemli bir yere sahiptir. Annesini konu edindiÄŸi Ayna (1975) filmi, kendi çocukluÄŸundan önemli izler taşır. Tarkovski’nin ülkesinden ve doÄŸduÄŸu topraklardan ayrı kaldığı zamanlarda filme aldığı Nostalghia (1983) filmi; Tarkovski’nin insanlığın deneyimlediÄŸi en korkunç dönem olarak deÄŸerlendirdiÄŸi süreçte köklerinden kopan, baÅŸka bir yerde yaÅŸamak zorunda kalan insanın bölünmüÅŸ, parçalanmış bir hayatla nasıl uzlaÅŸabileceÄŸi sorusu üzerinedir. Öyle ki Tarkovski Nostalghia’nın kendisine en yakın bulduÄŸu filmi olduÄŸunu söyleyecektir.
​
Ayna: Bir Savaşın Şiirsel Anatomisi
​
Ayna, Tarkovski’nin otobiyografik bir anlatı sunarak çocukluk anıları, savaÅŸ, aile iliÅŸkileri ve bireyin kendiyle hesaplaÅŸmasını derinlemesine irdelediÄŸi bir film olarak dikkat çeker. Ev, bu filmde geçmiÅŸin bir yankısı ve hafızanın somutlaÅŸmış bir hali olarak öne çıkar. Tarkovski’nin kendi çocukluÄŸundan esinlendiÄŸi bu filmde annesiyle paylaÅŸtığı küçük bir ev, bir çocukluk mabedi gibi tasvir edilir.
Tarkovski’nin eserlerinde çocukluk, baÅŸlamadan önce kaybolmuÅŸ bir hazine olarak da resmedilir. Bu filminde, kahramanın evine bitiÅŸik bir açıklığın diÄŸer tarafında gösterilen yanan samanlık, o evin kendi yok oluÅŸunu simgeler; bu, evin boÅŸ ve terkedilmiÅŸ olarak gösterildiÄŸi siyah-beyaz sahneden çok önce gelir. O sahne, sadece rüzgarın etkisiyle dalgalanan beyaz perilerin “yaÅŸadığı” bir mekânı yansıtır. Kurban filminde, kahramanın oÄŸlu uykuya dalarken ona eÅŸlik eden titreÅŸen ışıkla birlikte sac metalin gıcırtısı, büyüdüÄŸü evin yıkımını haber verir ve bu kayıptan geleceÄŸinin temellerini atar. Köklerimiz yalnızca belirsiz, kaygan bir toprakta tutunur; bu toprakta varlık gösterir ve ona kendi toprağımız olarak sahipleniriz, sadece hafıza ve onun yanıp sönen aydınlanma anları aracılığıyla.
​
Tarkovski’nin sinemasında ev, zaman ve mekânın geleneksel sınırlarını aÅŸarak insanın varoluÅŸsal yolculuÄŸunda geçmiÅŸ, ÅŸimdi ve geleceÄŸi bir araya getiren, bilinçdışının labirentlerinde kaybolmamak için rehberlik eden bir sembol haline gelir. Ayna filminde evin yitip giden imgeleri, Jean-Paul Sartre’ın varoluÅŸsal felsefesine göndermede bulunur; burada insan, kendi geçmiÅŸini ve kimliÄŸini tanımlamak için sürekli bir arayış içindedir. Ev, hem bir anının canlı kalmasını saÄŸlayan bir bellektir hem de geçmiÅŸten gelen yaraların tekrarlayan yankısıdır. Tarkovski, bu karmaşık yapının üzerinden izleyiciye geçmiÅŸiyle yüzleÅŸmenin ve hatırlamanın insanın içsel bütünlüÄŸü için nasıl hayati olduÄŸunu gösterir.
​
Ivan’ın ÇocukluÄŸu: Kaybolan Masumiyetin Ä°zleri
​
Tarkovski’nin ilk uzun metrajlı filmi olan Ä°van’ın ÇocukluÄŸu’nda sıcaklığın hatırası ve bir ahÅŸap ev rüyası savaşın gerçeÄŸiyle yüzleÅŸtirilir. Rüya ile gerçek arasındaki bu tezat, çocuk için son derece acı verici ve katlanılmazdır. Kahraman evsizdir ve bu “evsizlik” durumu kahramanın portresinde önemli bir yer tutar. Bu “evsizlik,” savaşın çılgın mantığı ya da mantıksızlığını temsil eder. Ivan, geçmiÅŸteki evinde yaÅŸadığı güven duygusunu ve sevdiklerini kaybetmiÅŸ, savaşın zorunlu tanığı olmuÅŸ bir çocuktur. Uzun ve sessiz sekanslar, Ivan’ın yalnızlığını ve içsel dünyasındaki yaraları izleyicinin de üzerine duygusal bir yük bindirecek ÅŸekilde iÅŸlenir.
DoÄŸa, Tarkovski’nin filmlerindeki temel unsurlardan biri olarak savaşın getirdiÄŸi bozulmayı çarpıcı bir kontrastla gözler önüne serer. Filmdeki doÄŸa görüntüleri hayatın devamlılığını simgelerken, aynı zamanda savaşın tahribatına tanıklık eder. Çiçeklerin rüzgârda savrulması, suyun akışı ve gökyüzünün gri tonları savaşın tehditkâr doÄŸasını yansıtırken, bir yandan da masumiyetin kiÅŸinin içinde barınma çabası ve savaşın karanlık yüzü arasında bir denge oluÅŸturur.
​
Ä°van’ın ÇocukluÄŸu’nun görsel imgeleri, ÅŸiirsel teknikleri, özgürce hareket eden kamerayı, etkileyici metaforları bir araya getirir. Bu üslup yöntemleri, Kalatozov’un filmlerinden esinlenmiÅŸ ve 1920’lerin ÅŸiirsel sinemasına dayanan yeni bir sinematografik dil arayışında cesur bir yaklaşımı yansıtır. Tarkovski’nin sinematografik dili, uzun çekimler ve minimal diyaloglar sayesinde izleyiciyi Ä°van’ın içsel dünyasına çekerek bir anlam derinliÄŸi yaratır. Özellikle rüya sekansları, Ä°van’ın bilinçaltındaki travmayı ve kaybolan güvenin yankılarını somutlaÅŸtırır.
​
Nostalji: Yabancı Bir Diyarda Ev Arayışı
​
Nostalji, Tarkovski’nin kendi sürgün deneyimlerinden beslenen ve aidiyet ile ruhsal bölünme temalarına odaklanan bir filmdir. Ana karakter Andrei Gorchakov, Ä°talya'da bir ÅŸairin yaÅŸamını araÅŸtırırken köklerine duyduÄŸu özlemi ve yabancılığı deneyimler. Filmin unutulmaz sahnelerinden biri, Andrei’nin bir mumu su dolu bir havuzun ötesine taşımaya çalıştığı uzun sekansıdır. Bu sahnede ev kavramı, bireyin kendi ruhsal denge ve anlam arayışıyla özdeÅŸleÅŸtirilmiÅŸtir. Andrei’nin hem çocukluk anılarına hem de ulusal kimliÄŸine duyduÄŸu özlem, Tarkovski’nin sinemasında evin yerini daha da soyut bir düzeye taşır.
AhÅŸap evin rüya gibi görüntüsü, Nostalghia filminde de merkezi bir imgedir. Bu imgeler, kaybolmuÅŸ bir vatanın sembolüdür ve kaybolmuÅŸ çocukluk, gençlik ve geçmiÅŸ zamanın da imgeleridir. Gorchakov’un vatan özlemi, evine dair rüyalarıyla temsil edilir.
​
Gorchakov sürekli olarak evini rüyasında görür. Gerçekten neyi arzuladığı yalnızca rüyalarında aÅŸikardır. Tarkovski, Gorchakov’un rüyalarını siyah-beyaz ve yavaÅŸ çekim kullanarak ayırt eder. EleÅŸtirmen Peter Green, bu biçimsel ayrımın önemini belirtir:
​
“Andrei’nin hatıraları ÅŸematik bir sinyale indirgenmiÅŸtir... diÄŸer anıları, vizyonları ve rüyaları da renkten yoksun bırakılmıştır... Tarkovski’nin filmlerini ilk bakışta bu kadar esrarengiz kılan ÅŸey, farklı düzlemler arasındaki bu kaymalardır. Ä°zleyiciyi geriye dönüÅŸ ve rüya için hazırlama alışıldık geleneÄŸinden kaçınmıştır. Açıklayıcı bir geçiÅŸ olmaksızın keser veya çözünür. Bunu yaparken izleyicisine yeni bir sinematografik farkındalık talep etmiÅŸtir... geçmiÅŸ ve gelecek, rüya veya vizyon, ÅŸimdiki gerçeklikle neredeyse eÅŸit düzeyde karşılaÅŸtırılır. Tüm halleri, tüm zamanları bir süreklilik oluÅŸturur.”
​
Tarkovski, Gorchakov’un rüyalarını ve Ä°talyan gerçekliÄŸini ayırarak evin imgeleriyle sembolize edilen geçmiÅŸ zamanın idealizasyonunu vurgulamak ister. Ev görüntüleriyle birlikte Gorchakov’un ailesinin tasvirleri de gelir. Bunlar, Andrei’nin geri dönmek istediÄŸi idealize edilmiÅŸ gerçekliÄŸin bir parçasıdır. Film, Andrei’nin ahÅŸap evinin yavaÅŸ hareket eden izleme çekimleriyle baÅŸlar ve biter. Bu, Andrei’nin nostaljisini somutlaÅŸtırır. Yalnızca rüya dünyasına girdiÄŸinde yani evinde huzur bulur.
Sonunda, Gorchakov’un evine nasıl döndüÄŸünü görürüz. Çok yakındadır ve bir an için nihayet sevgili vatanına döndüÄŸünü düÅŸünürüz. Ancak daha sonra kamera geri çekildiÄŸinde, Gorchakov’un aslında eski kalenin harabeleriyle çevrili olarak oturduÄŸunu görürüz. Bu kale ölümün temsilidir; tıpkı Fransız yönetmen Jean Cocteau’nun Orfeus filmindeki kalenin harabelerinin ölümü temsil ettiÄŸi gibi. Böylece Gorchakov’un evine, vatana, çocuklukluÄŸuna ve gençliÄŸine ancak ölüm anında geri dönebildiÄŸini görmüÅŸ oluruz.
Kurban: Fedakârlığın Sembolizmi
Kurban, Tarkovski’nin son filmi olarak küresel bir felaket ve bireyin ruhsal arınışı teması etrafında döner. Filmin sonunda yer alan yanan ev sahnesi, dramatik bir zirve noktasıdır. Ana karakter Alexander, dünyayı kurtarmak adına hayatından ve mal varlıklarından vazgeçmeye karar verir; bu kararın somut bir görüntüsü olarak evin yanışı, fedakârlığın nihai bir simgesi haline gelir.
Bence evin yanışı, düÅŸünülenen aksine bir yok oluÅŸtan ziyade dünyasal baÄŸlardan kopan birinin yeniden doÄŸuÅŸunu ifade eder. Tarkovski, bu sahne aracılığıyla bireyin ruhsal ağırlıklarından kurtulması ve daha yüksek bir bilinç düzeyine ulaÅŸması fikrini vurgular.
​​
Tarkovski’nin tüm filmleri yüksek derecede metaforik olup, aynı zamanda otobiyografiktir ve onun hayatının farklı aÅŸamalarını temsil eder. Son filmi Kurban da bu kuralın istisnası deÄŸildir.
​
Yine karşımıza ahÅŸap evin imgesi çıkar; istikrarın, vatanın ve köklerin somutlaÅŸmış hali. Dünyayı kurtarmak için ana karakter, en büyük fedakarlığı yaparak pek sevdiÄŸi evini yakmak zorunda kalır. Muhtemelen Tarkovski, bu eylemle kendi vatanı, evini terk etme kararı verdiÄŸini, vatanıyla olan tüm baÄŸlarını yaktığını göstermek istemiÅŸtir. Tarkovski, bu eylemin kendisi için gerekli olduÄŸunu, sanatını ve dünyayı kurtarmasına yardımcı olacağını düÅŸünmüÅŸtür. Ancak Kurban filmindeki kahraman, evini kaybetmenin acısını atlatamayacağı gibi, Tarkovski de vatanını kaybetmenin acısına dayanamamıştır ve filmin sonunda hem kahraman hem de yaratıcısı –yönetmen Andrei Tarkovsky– ölür. Kurban filmi, yakılan evin imgesinin Tarkovski sinemasının en unutulmaz sembollerinden biri haline gelmesiyle onun vasiyeti olmuÅŸtur.
​
Ayna’da geçmiÅŸe özlem, Nostalji’de kayıp hissi, Ä°van’ın ÇocukluÄŸu’nda masumiyetin yitimi, Kurban’da ise yeniden doÄŸuÅŸ... Tarkovski, filmlerinde insanın varoluÅŸsal gizemini, tüm koÅŸullara karşı ister geçmiÅŸ ister ÅŸimdi ister gelecek olsun tüm zamanlarda ve mekânlarda insan kalabilmenin zorluÄŸunu ve buna raÄŸmen insan kalabilmenin yani ümit etmenin, inancın ve maneviyatın gerekliliÄŸini iÅŸler.
​
Bu baÄŸlamda maneviyata büyük önem veren Tarkovski’nin filmlerinin kendi yaÅŸantısından izler taşıdığını görmek mümkündür. Filmleri sanki evinin duvarındaki asılı fotoÄŸraflar ya da anılarını sakladığı bir kutu gibidir. Yani Tarkovski’nin sineması onun kendi evidir.
​
​​
Kaynakça
Tarkovsky, A. (1989). Sculpting in time: Reflections on the cinema
Botz-Bornstein, T. (2007). Films and dreams: Tarkovsky, Bergman, Sokurov, Kubrick, and Wong Kar-wai. Lexington Books.
Özsoy, M. (2017). Åžiirsel sinema: Andrey Tarkovski - John Gianvito. SineFilozofi, 2(3).
Tarkovsky, A. (1975). Mirror. Mosfilm.
Tarkovsky, A. (1983). Nostalgia. RAI.
Tarkovsky, A. (1986). The Sacrifice. Sandrews.
Tarkovsky, A.. (1962). Ivan's Childhood. Mosfilm.
​