top of page

EV NERESÄ° SEVGÄ°LÄ° DOSTUM

SalÄ°HA MERYEM ÅžAHÄ°N

Ev benim için ve pek tabii pek çok insan için maddiyatı ve ÅŸimdiyi aÅŸan, çok daha yüksek ve içsel bir kavramdır. Ev benim için “aidiyet” demektir. Åžimdi aramıza kilometrelerin girdiÄŸi, gönül bağımın onları göremesem dahi görünmeyen iplerle sıkı sıkıya kenetlendiÄŸi insanların zihnimde belirmesi, herkesten uzaklaÅŸtığımı sandığım anımda yeryüzündeki muÄŸlak varlığımı hatırlatan, içimi ısıtan, hayata tutunuÅŸumu kuvvetlendiren yegâne bir dosta dönüÅŸtürür tüm anılarımı. Åžimdi gecelerimi dört yeni yüzle iki göz bir yurt odasının içinde uykuya dalmaya çalışırken hayallerime sarılmaya gayret ederek geçirir oldum. Bu iki göz hayat vermeye çalıştığım oda benim evim mi? Sanmıyorum.

 

Bu geçici göçebe hayatım içinde çok fazla evde yaÅŸadım, ev tanıdım, ev taşıdım. Bu yazıyı yazmaya karar verdiÄŸimde de yazıya hiç geçirmediÄŸim bu soruyu yönelttim kendime: “ Benim evim neresi, nereydi?” AnneanneciÄŸimin sobasının etrafına dizilip közlenmeye yatırdığımız patatesleri beklerken türlü oyunlarla vakit öldürdüÄŸümüz, kapıyı çok çarpıyoruz diye anneannemin kapıyı söküp götürdüÄŸü, cereyanın faturası fazla geliyor diye tüm sülalenin akÅŸamları toplandığı tek oda, kışın en sıcak odası, benim evim. Teyzemin dizinin dibine uzanıp sabahlara kadar ergen aÅŸk hayatlarımızı anlatıp gülüÅŸtüÄŸümüz, ülkeyi, gündemi, inancı, inanmayışımızı tartıştığımız, çocukluÄŸumuzu hatırladığımız ViranÅŸehir’in zemin kat dairesi. Oraya yalnızca bir defa gitmiÅŸ olsam da sanıyorum, orası da benim evim.

 

ÖzgürlüÄŸümün ketlendiÄŸi, kimi zaman yalnız bırakıldığım için gözyaÅŸları döktüÄŸüm, dostlarımla kahkahalara boÄŸulduÄŸum, delicesine dans etmekten kendimi kaybettiÄŸim, aÅŸk acısından dostluk kırıklıklarına, patlayana kadar gülmenin kıymetli ve acı verici bir his olduÄŸuna kadar her duyguyu tattığım lise sıralarım da benim evim. Bir ÅŸeyin ev olması için her zaman yüreÄŸini ısıtan sevimli anılara sahiplik etmesi gerekmiyor.

 

En yakın dostumu her gece tatsız ÅŸakalarımla bıktırdığım, etrafında sayısız tur atarken sırlarımızı paylaşıp insanları tahlil ettiÄŸimiz, defalarca aynı konuları bıkmadan konuÅŸtuÄŸumuz, attığımız sonsuz kahkahaların, oynaÅŸan çocukların gürültüsü arasında yitip gittiÄŸi dondurmalı park da benim evim. AnneciÄŸimin sesi, babamın bana hediye ettiÄŸi ilk kameram, kardeÅŸim ve kedimizle balkonda izlediÄŸim filmler, kuzenlerimizle hazırladığımız gösteriler, halamın üniversite hediyesi, üç sene boyunca “Gelebilirsin Saliha” sesini aynı telaÅŸla beklediÄŸim terapi koltuÄŸum da benim evim. Henüz yaÅŸamadığım hayallerime de “evim” deme cüretini gösterebilirim. Çünkü onları düÅŸünmek zaman zaman yüreÄŸimde huzur, zaman zaman düÅŸ kırıklığı, zaman zaman da heyecan yaratıyor ve ben onlara ait hissediyorum.

​

Åžimdilerde aidiyetini kaybetmiÅŸ ve bunu her ay farklı bir diyarda arayan eski ve küçük bir dostum var. Belki de ruhlarımızın arasındaki bağın çoktan uçup gittiÄŸi, geriye yalnızca formatif ve mekanik bir iliÅŸkinin soÄŸuk merhaba merasiminin kaldığı çok yakın bir dost. GeçmiÅŸindeki evleri belki de yıkılmış, yerine karton ve kırılgan bir kutudan sahte anılar ve evler yerleÅŸtirilmiÅŸtir. KeÅŸke ona bütün samimiyetimle söyleyebilsem: “Bir ÅŸeyin ev olması için her zaman yüreÄŸini ısıtan sevimli anılara sahiplik etmesi gerekmiyor.” Bazen çok sıkı temel attığımızı düÅŸündüÄŸümüz anılarımız, hiç onları var eden biz deÄŸilmiÅŸiz gibi bir takım sarsıntılarla karanlığa mahkum olabilir. Ya da biz, tıpkı filin zincirlerini kırdıkları vakit dahi zincirine hapsolması gibi o karanlığı hayatımızı esir almış korkunç bir canavar sanabiliriz. Ama ÅŸunları unutma ki güzel dostum, biz seninle aynı geceleri paylaÅŸtığımız zamanlar aynı gecenin sonsuz gününü doÄŸurduk. Legolarımızı üst üste dizip mahalleler kurduk, sonra onları bozup civcivler, aÄŸaçlar, noel babalar yaptık. Çıplak ayaklarımızla asfalt yollarda yarıştık. Bir gün küstük, diÄŸer gün barıştık. Sayısız defa taşındık. Her seferinde de evimizi yeniden yaptık.

 

Arayışının bittiÄŸi ya da arayıştan bıktığın zaman sevgili dostum. Yıkıldığını sandığın temelin derinlerinden pastel boyalarımızla süslediÄŸimiz göÄŸe doÄŸru filizler çoktandır yükselmekte. Sevgili kadın, o filizlerin büyümesi için ferlerinin yaÅŸlarını kullandı yıllarca. Bir gün bunu fark ettiÄŸinde, belki koltuk minderlerinden yıkıp yıkıp yeniden kurduÄŸumuz kalelerimizi seneler sonra tekrar inÅŸa ederiz.

​

bottom of page