top of page

Acı vE ZOR YAŞANTILARI SİLMEK MÜMKÜN MÜ?

GAYE KAĞAN

Acı ve zor anılar, travmatik yaşantılar olarak nitelendirilebilir. İnsan organizması her ne kadar travmaları aşmak üzerine bir programa sahip olsa da bazı zor ve acı verici deneyimlerin etkisi hafızada kalıcı olabilir; hatta benzer anılar, travmatik etkilerin daha da derinleşmesine neden olabilir. Bu tür durumları insan organizmasının başa çıkmakta zorlandığı deneyimler olarak düşünebiliriz.

 

Günlük yaşamda bizi hayata bağlayan unsurlardan biri, geçmiş ve gelecek ile kurduğumuz ilişkidir. Geçmiş yaşantılarımız bugünümüze ışık tutarak yolumuzu aydınlatırken, gelecek ise ufuktaki bir rota gibi plan yapmamıza, heyecan ve merakla ilerleyerek yolda kalmamıza yardımcı olur. Yani aslında bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bakışımızla şekillendiririz. Bazen geçmişteki zorlayıcı anılar bugünümüzü anlamlandırmamızı zorlaştırabilir ya da hayata güvenle bağlanmamıza ket vurabilir. Bu kadar zorlayıcı yaşantılar travmatik anıların etkisinden kaynaklanıyor olabilir. Yaşadıklarımızın travma olup olmadığını sorgulamak her zaman gerekli değildir. Eğer bugünümüzde önümüze bakmakta zorlanıyor ve geçmişte takılı kaldığımızı hissediyorsak bu konuda profesyonel destek almak daha sağlıklı olacaktır.

 

Peki, travma nedir? Ruh bilimi terimi olarak “travma” sözcüğü, “Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, travma zor ve acı verici bir yaşantı olarak bir yara niteliği taşır. Travmayı, bireyin beklenmedik bir olayı sınırlarını zorlayacak raddede yaşaması olarak da tanımlayabiliriz. Doğal afetler, trafik kazaları, taciz gibi insanı zorlayan olayları travmatize edici durumlar olarak görebiliriz. Bu gibi durumların travma etkisine neden olması için de travmatik olayı yaşayan bireyin yaşadığı deneyimi fiziksel bütünlüğünü tehdit eder şekilde algılaması, bireyde dehşet, çaresizlik, korku, kaygı gibi yoğun ve zorlayıcı duygulanımlara neden olması gerekmektedir. Dolayısıyla, yaşanan olay ile bireyin buna verdiği tepki birbirinden bağımsızdır. Bununla birlikte psikolojik travma, bireyin yaşanan durumdan nasıl ve ne kadar etkilendiği ile ölçümlenmektedir. Bazen travmatik bir olayı yaşayan değil de o olaya şahit olan biri olmak bile travma etkisi yaratabilir. Son dönemde sosyal medyada paylaşılan toplumsal travmalar, bireylerin korkunç görüntülere maruz kalmasına, oradaki çaresizlik ve korkuya tanık olup hiçbir şey yapamamalarına neden olarak yoğun ve zorlayıcı duygular yaşamalarına ve travmatize olmalarına yol açabiliyor. Elbette bu tür deneyimlerin bireyler üzerindeki etkisi kişiden kişiye değişir. Bu fark bireylerin içsel yaşantıları ve karşılaştıkları travmatik olayın onların algı ve bilişlerinde hangi surette tezahür ettiğine göre de değişmektedir.

İşte tüm bu bağlamlar göz önünde bulundurulduğunda psikolojik travma, oldukça komplike bir yapıda ve itina ile yaklaşılması gereken bir alandır. Bu nedenle, travmatize edici olayların bireyler üzerindeki etkisini araştırmak ve bu konuda destek almak, yalnızca kişisel gelişimle ya da yüzeysel eğitimlerle açıklanamayacak kadar önemli ve titizlik gerektiren bir meseledir.

 

Psikolojik travmalar ruh, zihin ve beden üzerinde bütünsel bir olumsuz etki yaratır. Acı ve zorlayıcı yaşantıların bugüne etkileri, ruhsal yaralanmaların yanı sıra zihinsel ve bedensel düzeyde de birtakım zorlanmalara yol açabilir. İşte tam da bu yüzden travmanın iyileştirilmesi bireylerin bütünlüğünü koruyacak ve tüm boyutlarıyla ele alacak bir travma terapisi yaklaşımı ile mümkündür. Çok boyutlu bu yaklaşımda zihinsel ve bedensel sağlık iyileştirildiği gibi ruhsal yaralanmanın anlamı da keşfedilebilir.

 

Hayattaki hiçbir şey tesadüfen olmadığı gibi başımıza gelen olaylar ve karşımıza çıkan insanlar da tesadüf eseri değildir. Bu bağlamda yaşadığımız olumsuzluklar, içsel zorlanmalarla bütünlüğümüzü tehdit ediyor gibi görünse de aslında içimizdeki potansiyeli dışarı çıkararak bazen farkında olmadığımız gücümüzü açığa çıkarmaya da hizmet eder. Peter Levine'in “Kaplanı Uyandırmak” adlı kitabı, “travma sonrası stres bozukluğu” ve “travmanın iyileştirilmesi” konularını tam da bu bağlamda ele alır. Kitaptan yapılan şu alıntı ise bu perspektife ışık tutar: "İçindekini dışarıya çıkarırsan eğer, içinde olan kurtuluşun olur. İçindekini dışarıya çıkarmadığında ise, içinde olan tüketecektir seni."

 

Aslında travmalar her zorlukla birlikte bir kolaylık bulmaya, insanın kendisini keşfetme ve anlamlandırma yolculuğuna hizmet ettiğini göstermektedir.İnsanoğlu olarak hisseden, tepki veren ve yansıtan içgüdüsel varlıklarız ve en yıpratıcı travmatik yaralanmalarda bile kendimizi iyileştirebilecek içsel potansiyel ile donatılmışızdır. Bu bağlamda travma bir maraza veya sorun olmaktan ziyade iyileştirilmesine hizmet edildiğinde kişinin içsel potansiyelini açığa çıkaran bir araç olabilir.

 

Peki travma iyileştirme nasıl olur? Acı ve zor yaşantıları silmek mümkün mü? Evet, gerçek bir travma terapisti olan klinik uzmanlar tarafından bu durum çok boyutlu ele alınarak mümkün olabilir. Travma terapisi konusunda dikkat edilmesi gereken iki önemli husus vardır:

  • Travmatize yaşantınızın iyileşmesi için kime başvurdunuz?

  • Tedavi için hangi yöntemleri aradınız?

 

Bu iki husus oldukça önemlidir, çünkü maalesef “travma sonrası stres bozukluğu” gibi zorlayıcı etkilerle başa çıkmaya çalışan bazı bireyler, iyileşme arayışlarında uzman olmayan kişilere başvurduklarında yaralarının daha da kötüleşmesine neden olabiliyorlar.

 

Peki iyileşme arayışlarında kimi aramalılar? Travma alanında çalışan uzmanlar tercih edilmelidir. Travma terapistlerinin klinik psikoloji ve psikiyatri alanlarında uzmanlık eğitimi almış, travma ile ilgili özel eğitimlerden geçmiş kişiler olmalarına özen gösterilmelidir.

 

Gelelim acı anıları silmekte bir terapi olan EMDR terapisine. EMDR terapistleri klinik psikoloji alanında belirli bir deneyim kazandıktan sonra alabilecekleri bir eğitimle bu terapiyi uygularlar. Bu eğitimde travma, çok boyutlu bir yaklaşımla, ruh-beden-zihin süreçlerinin tamamı ele alınarak çalışılır.

 

EMDR, “Eye Movement Desensitization and Reprocessing”, “Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme” olarak çevrilebilir. Beyin yapısının uykuda REM (Rapid-Eye-Movement) evresinde günlük olayların etkisini bir nevi temizlediğini söyleyebiliriz. Bu nedenle zihinsel sağlığımız için uyku oldukça önemlidir. Travmatik yaşantılarda ise beynimiz gerekli bu işlemlemeyi gerçekleştiremediği için travmatize edici etkiler açığa çıkar. Ne kadar zaman geçmiş olursa olsun, travmatik olayı hatırlatan bir koku, ses veya görüntü, travmanın etkilerini yeniden tetikleyebilir. Bu durumda birey, o dönemdeki gibi tepkiler verebilir. EMDR terapisi, etkileri halen devam eden travmatik anıları alır ve bugüne getirerek REM uykusundaki göz hareketlerini devreye sokar. Bu şekilde, anı yeniden işlenir ve o anıya duyarsızlaşma sağlanır. Yani travmatik etkinin silinmesi hedeflenir. Yeniden işlenen acı veya zorlayıcı anılar diğer geçmiş deneyimlerimizle ilişkilendirilir. Bu sayede artık travmatik deneyimleri hatırlatan herhangi bir uyarıcıyla karşı karşıya gelindiğinde birey artık olumsuz (duygusal, bedensel, bilişsel) tepkiler göstermez, travmatik anıya karşı duyarsızlaşmış olur.

 

EMDR terapisine göre birçok psikolojik ve psikosomatik rahatsızlığın temelinde işlenmemiş anılar bulunmaktadır. Bu bağlamda da travma terapistleri sadece getirilen travmayı değil, kişinin hayatında baş etmekte zorlandığı tüm yaşantıların altındaki işlemlenmemiş yaşantıları araştırarak bunu EMDR terapisi ile çalışabilirler.

 

Travmatik anının bugüne etkisi sıfırlandıktan sonra EMDR terapisi kişiyi tazelenmiş, temizlenmiş ve arınmış bir zihne kavuşturur. Bu arınma sürecinin ardından kişi, o zor yaşantının içsel süreçlerde kendisine ne anlatmak istediğini ve içsel potansiyelini keşfetme fırsatına sahip olabilir. Bu keşif, yine iyi bir psikoterapistin rehberliğinde gerçekleştirilebilir.

 

Her zorlukla birlikte bir kolaylık bulabildiğiniz sağlıklı günler dilerim.

bottom of page