top of page

AşİNADAKİ YABANCI, YABANCIDAKİ AŞİNA: TEKİNSİZLİĞİN ARDINDA EV

Aleyna Tekederelİ

Korkulanın, endişe hissettirenin yabancı veya bilinmeyenden ibaret olduğu genellemesi oldukça sığ bir ifadedir. Bilinmeyen olarak görünenin içinde önceden bilinen bir zannedilen, varsayılan olması ‘o’ hissin asıl sebebi olabilir mi? Burada korku, endişe, dehşet gibi kavramların anlamları ve oluşları alt başlıklar altında ele alınmalıdır. Burada bahsedeceğim tüm bu kavramlara benzer ama başlıca farklı bir varoluşu olan bir his: tekinsizlik. Freud ‘tekinsizlik’ hissine ve nedenlerine dair olan boşluğa yepyeni bir tartışma alanı açmış ve kavram kazandırmıştır.

Bu kavramın inşasında temel olan etimolojik noktadan başlamak gerekir. Türkçe literatüre ‘tekinsiz’ olarak geçen kavramın aslı Almanca ‘unheimlich’tir. Unheimlich psikoloji literatüründeki anlamı dışında ‘ürkütücü, tuhaf, korku uyandıran’ anlamlarına gelir. Karşıtlık (-un) eki almamış hali ‘heimlich’in iki anlamı vardır: (1) aşina olunan, evle ilgili, eve ait, aidiyet hissedilen, rahat evin dört duvarı arasında olan huzurun uyandırdığı memnuniyet ve rahatlık; (2) gizli, saklı, başkalarından saklanan, başkaları tarafından bilinmeyen. Kelimenin kökü olan ‘heim’ ise ‘ev’ anlamına gelmektedir. ‘Unheimlich’, ‘heimlich’in iki anlamını da barındıran bir alt türüdür denilebilir. Unheimlich olan heimlichtir. Benzer etimoloji İngilizce için de geçerli. Kavram, İngilizceye ‘uncanny’ olarak geçmiştir. ‘Uncanny’,  perili bir evden kaçma hissi uyandıran bir anlam taşır. Olumsuzluk eki almamış hâli olan ‘canny’ ise hoş ve rahat anlamına gelmenin yanı sıra gizli veya büyülü hislerle donatılmış bir anlam da taşır.

Bu linguistik çelişki, tekinsizliğin içindeki paradoksta da birebir görülür. Yabancı olanda aşina, aşina olanda yabancı olduğunda tekinsizdir. Schelling’in “Gizli ve saklı kalması gerekirken gün ışığına çıkan her şey unheimlich’tir” ifadesi, bir önceki ifadeyi destekler niteliktedir. Nurdan Gürbilek “İkinci Hayat” kitabında tekinsize değinmiştir. Ona göre, buradaki (-un) eki, yabancı ya da bilinmeyen anlamı verme amacı taşıyan bir karşıtlık eki değil; bizde tekinsiz bir his uyandıran, içten içe aşina olunanı bastırmanın (represyon) bir işaretidir. Aslında tanınmış ama artık tanınmaz öteki, beni korkuttuğu için gizli kalması gerektiği hâlde açığa çıktığında tekinsizlik hissi uyandırıyor olabilir mi?

Öyleyse, bu etimolojik karmaşanın ardında ‘ev’ kelimesi olduğu gibi, tekinsiz hissin ardında da ‘ev’ olabilir mi?

Freud’un makalesinde sunduğu bu motiflerden bazılarını ele alarak kavramı anlayabilmeyi umuyorum. Bu motiflere kurgu dünyasında özellikle sinema ve edebiyatta sıklıkla başvurulur. Gerçek deneyimde ve kurgudaki deneyimde tekinsizlik etkisinin ayrı incelenmesi gereken unsurlar olduğunu belirtmekte fayda var.

Bunlardan biri, beden bütünlüğünün bozulması veya uzuv kaybıdır. İnsan için gözünü kaybetme korkusu, tekinsizlik etkisiyle büyük bir dehşet ve endişe uyandırır. Yapılan bir araştırmada, gözün hasar alması veya kör olmaya dair korku ve endişelerin hadım edilme korkusuna eş olduğu sonucuna varılmıştır. Freud, rüyalarda, efsanelerde ve mitlerde göz ile erkek cinsel organı arasında karşılıklı bir ilişkinin var olduğunu belirtmiştir. Makalesinde Oedipus'un kendi gözlerini iğneyle oyarak kör etmesini hadım edilme cezasının bir alt türü olarak ele almıştır. Göz, bu durumda bilinçdışında fallik olanları sembolize eder ve göze ilişkin endişeler, çocuklukta duyulan hadım edilme korkusundan türemektedir. Dolayısıyla hadım edilme kompleksi ve ondan türeyen kör olma korkusu, kişinin ilk evinden aşina olduğu ancak tam olarak anlamlandıramadığı veya kabul edemediği duygularla yüz yüze gelmesiyle tekinsizlik hissini ortaya çıkarır.

Bir diğer örnek daha çok nevrotik erkekler için kadın cinsel organıdır. Freud, “Love is longing for home” (Aşk ev özlemidir) diyerek bu konuya girmiştir. Ev ve vajina arasında kurduğu ilginç bağdaşım, nevrotik erkeğin cinselliğe karşı tekinsiz hissinin sebebidir. Vajina bir yandan arzu ve haz kaynağı iken öte yandan aşina olunandır. Bir zamanlar her birimizin bulunduğu, ilk evin girişi. Annenin cinsel organından tanıdık gelendir. Sonradan bastırılan bu tanışıklıkla arzu nesnesi olarak karşılaşıldığında nevrotik erkeklerde tekinsizlik hissi uyanabilir.

İnsanlık erken insandan beri yok oluştan kaçınmak ister ve buna dair fikri neredeyse hiç gelişim göstermemiştir. İnsanın bir gölgesinin oluşu, koruyucu melekler ve hayaletler gibi unsurlar, yok olma korkusunun üstesinden gelmeye hizmet eder. Birincil narsisizmden kaynaklanan ölümün yok sayılma çabası, bu aşama aşıldığında veya egonun gelişimiyle yeni bir hâl aldığında bir güvence olmaktan çıkıp ölümün tekinsiz hatırlatıcısı haline gelir.

Hayaletler gibi perili evler de tekinsizdir. Giriş kısmında perili evle ilgili linguistik durumlardan bahsetmiştim. Hayaletler ve perili evler neden ve nasıl olmuştur? Genellikle sıradan olan bir ev yaşanan trajik (cinayetler, intiharlar, kayıplar, ihanetler) bir olay sonucu perili eve dönüşür. Aşılamayanlar bastırılır, evin yakasını bırakmaz, lanetlenerek tekrar tekrar karşına çıkar. Hayaletler de benzer şekilde, yüksek olasılıkla hayatta kalan kişilerle çözülmemiş bir derdi olan atalardır.

İkizliğin tekinsizlikte oldukça karmaşık bir yeri vardır. Burada bahsettiğimiz ikizlik farklı şekillerde olabilse de doppelganger etkisiyle açıklamak isterim. Direkt kendinin benzeri, hatta aynısı ile karşılaşırsan nasıl hissedersin? Doppelganger, varlığı bilinmeyen bir ikizin (eş ruhun) ortaya çıkışıdır. Bu yalnızca fiziksel benzerlikle sınırlı değildir. Ayrıca, ruhsal benzerlik de benin kötücül bir yansıması olarak karşımıza çıkabilir. Benlik ile diğeri arasındaki eşik bulanıklaştığında öz-algı bozulmasıyla karşılaşılır. Benlik fazlasıyla aşinadır, ancak alışılmadık bir surette karşılaşınca tekinsizdir. Freud, doppelganger etkisini bizzat deneyimlemiştir. Ünlü romancı Schnitzler’i doppelgangeri olarak görür ve inanca göre karşılaştığında öleceği için karşılaşmak istemez.

Bunların yanı sıra canlı varlığın gerçek anlamda canlı olduğundan veya cansız varlığın canlı olmadığından şüphe etmek ve açıklanamayan tesadüfler, belirli koşullara tabii olmakla birlikte tekinsizdir. Örneğin, bir çocuk için oyuncak bebeğinin canlanması ürkütücü olmayabilir, hatta hoşuna gidebilir ancak bir yetişkin böyle bir durum zannettiğinde muhtemelen nutku tutulur. Ormanda ya da bilmediği bir şehirde dönüp dolaşıp tesadüfen aynı yoldan geçip aynı yere çıkmak, tekinsiz hissettirir. Aynı sayıyı sabah saate baktığında, koltuk numaranda ve otel oda numaranda gördüğünde, bunu açıklayamadığın bir mesaj olarak algılarsın ve bu durum tekinsizdir.

Düşünsel her şeye gücü yeterliliğin bir örneği ve en yaygın batıl inançlardan biri, nazar korkusudur. Bu tür bir düşünce biçimi de tekinsizlik hissi uyandırır. Verdiğim örneklerin çoğuna uzaklaşıp baktığımda yalnızca insanların düşünsel her şeye gücünün yetmesi değil, ilkel insanlardan kalan her nesnenin bir ruhsal varlığa sahip olduğu inancı da karşıma çıkıyor; yani animizm. Örnekler gösteriyor ki her birimiz hâlâ animistik evrenin kalıntılarından tamamen sıyrılamadık.

‘Bugün bize tekinsiz gelen her şey, zihnimizdeki animistik kalıntıların dışavurumudur.’ - Freud

Huzur ve güvenin simgesi olarak zihinlere yerleşen ev ilk aşinalıklarımızın merkeziyken, diğer yandan bastırılmış duygularımızın, unutulmuş anılarımızın ve bilinçdışımızdaki çatışmaların gizlendiği sığınaktır. Bu ambivalans, tanıdık olanın içindeki yabancılığı ve bastırılmış olanın yüzeye çıkmasını tetikleyerek özellikle ilk bakışta anlamlandıramadığımız anlarda tekinsizlik hissinin tezahür etmesine neden olur. Bu bağlamda tekinsizlik, evle aynı zamanda derin bir psikolojik ve duygusal bir ilişki geçmişine dayandığını ortaya koyar. Dolayısıyla tekinsizlik hissinin bu ilişkide bireyin tamamen öznel deneyimlerine dayandığını, her bireyi farklı derecelerde rahatsız ettiğini söyleyebiliriz.

*Freud'un 1919'da yayımladığı “Das Unheimliche” başlıklı makalesinden yararlanılmıştır.

bottom of page